Gönderi

Mustafa Kemal Atatürk
"Selânik'te Hürriyet Meydanı denilen bir meydan vardır. Tanınmış gazinolar bu meydanı çevirir. Olimpos Palas, kristal, Yonyo vs. Bir gece, Yonyo'nun mahşer gibi kalabalık büyük salonunun bir köşesinde ufak bir merdivenle çıkılır bir de hususi oda olduğunu haber aldım. Orada bir masaya yaklaştığımı hâlâ hatırlarım. Bu masada ihtilâlci kimseler varmış. Rakı ve bira içildiğine dikkat ettim. Masadakiler, çok vatanseverce konuşuyorlardı. İnkılâp yapmaktan, inkılâp yapabilmek için büyük adam olmaktan bahsolunmakta idi. Herkeste büyük adam olmak hevesi vardır. Fakat büyük olabilmek için insan nasıl ve kimin gibi olmalı idi? İçlerinden biri bağırdı: "-Cemâl gibi olmak isterim!" Sofradakilerin hepsi: "-Bravo, dediler Cemal gibi..." Sonra hiçbirini yakından tanımadığım bu zatlar, hep birden bana döndüler. Ben, durgun ve sabit bir bakışla kendilerine baktım. Bu bakışımla, tabii bir şey anlatmak istiyordum. Benim durgunluğuma ve ne demek istediği dikkat eden yoktu. Benim onlardan daha çok, her gün ve gece temas etmekte olduğum Cemal Bey hakkındaki düşüncelerine katılmamı bekliyorlardır. Ben, kendilerini memnun edecek bir şey söyleyememiştim. İçimden diyordum ki, bir adam ki büyük olmaktan bahseder, benim hoşuma gitmez. Bir adam ki, memleketi kurtarmak için evvelâ büyük adam olmak lâzımdır der ve bunun için bir de örnek seçer, onun gibi olmayınca memleketin kurtulacağı kanaatinde bulunur, bu bir adam değildir." "Böyle düşünürken, sofra arkadaşlarımı memnun edemeyeceğimi hissettim. Hiç şüphe etmem ki, bana dâir hükümleri menfi olmuştur. Ve bu hükümlerini mantıkı bir surette izâh edebilmek için demiş olsalar gerektir ki: "Bu, acemi efendi, galiba kendini o kadar büyük görüyor ki ve bu sebepten görüşü o kadar daralmıştır ki, artık büyüklüğü göremez hâle gelmiştir. Bu adam, arkadaşımız olamaz." O gece sofranın mahmurluğu içinde iki anlayış belirdi: Biri müsbet, biri menfi. Bir anlayışa göre evvelâ büyük adam olmak, sonra memleketi kurtarmak lâzımdır. Öteki anlayışa göre, büyük adam lafla olmaz. Evvelâ memleketi kurtarmalı, ondan sonra dahi büyüklük bahis mevzuu değildir." "Size bu hikâyeyi bugünkü duygumla, bugünkü tecrübemle söylemiyorum. Yonyo'nun hususi odasında işittiklerimin bana verdiği fikir bu idi. Bir gün Cemal Bey Selânik gazetelerinde birisine imzasız bir başmakale yazmış. Beraber çalıştığımız daireden çıkıp tramvaya binmiş. Olimpos'a gidiyorduk. Cemal Bey'in elinde o gazete vardır. Bana uzatıp: "- Bu başmakaleyi okudunuz mu?" dedi. "- Hayır." "- Oku" dedi, okudum. "- Nasıl?" diye sordu. "- Alelâde bir gazetecenin, alelâde bir yazısı" dedim. "- Amma yaptın ha, bunu ben yazdım." Cevap verdim: "- Afedersiniz, bilmiyordum. Yazmamış olmanızı temenni ederim" dedim ve ilâve ettim: "- Cemal Bey, şu ve bu yolda birtakım kuş beyinli kimselere kendinizi beğendirmek hevesine düşmeyiniz. Bunun, hiçbir kıymeti ve ehemmiyeti yoktur. Siz içinde bulunduğumuz vaziyeti tetkik ediniz. En başta biraz ferâgat sâhibi olmak lâzımdır. Şunun bunun pöhpöhünden kuvvet almaya tenezzül etmeyiniz. Büyüklük odur ki, hiç kimseye eğilmeyeceksin, hiç kimseyi aldatmayacaksın, memleket için hakiki mefkûre ne ise onu görerek, o hedefe yürüyeceksin. Önüne sayısız engeller yığacaklardır. Kimseden yardım gelmeyeceğine inanarak bu engelleri aşacaksın. Ondan sonra sana büyüksün derlerse, bunu diyenlere güleceksin! Cemal Bey sözlerimi sükûnetle dinledi, bana hak verdi."
Gündoğan YayınlarıKitabı okudu
··
14 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.