Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

544 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
4 günde okudu
Çalıkuşu Romanında Ana İzlekler -SPOILER İÇERİR-
REŞAT NURİ GÜNTEKİN’İN ÇALIKUŞU ROMANINDA ANA İZLEKLER GİRİŞ Reşat Nuri Güntekin, Millî Edebiyat Dönemi ve onu takip eden Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı’nın önde gelen isimlerindendir. Çalıkuşu adlı eseri 1922’de tefrika edilmeye başlanıp 1925’te kitap olarak yayımlanan, 1937’de büyük değişikliklerle tefrika edilmiştir (Vikipedi). En bilinen romanı Çalıkuşu olup bugün bile popülerliğini korumakta, çokça konuşulmakta ve incelenmektedir. Bu çalışmamda Çalıkuşu romanının ana izleklerini ortaya koymak suretiyle romana hâkim olan yalnızlık problemini ve aile kavramını inceleyeceğim. Anahtar Kelimeler: Çalıkuşu, Kadın, Feride, Aile, Yalnızlık, Aşk 1. Romanın Yapısı Romanın neredeyse tamamı Feride’nin güncesinden oluşmaktadır. Dolayısıyla olay örgüsünü Feride’nin perspektifinden okuruz. Olaylar, önemli ayrıntılar atlanmayacak şekilde, sanki o sahneleri okuyormuşuzcasına açık bir şekilde günceye aktarılmıştır. Romanımızda geçen olaylar ne kadar realizm etkisinde olduğunu bize düşündürse de romantizmin göz ardı edilemeycek kadar büyük izlerini taşır. Yan karakterler, figüranlar oldukça hayatın içinde karşılaşabileceğimiz tiplerdir. Buna rağmen, romanın bağlandığı sonuç,ana karakterlerin bazı özellikleri ve tesadüfler gerçek hayatta karşılaşmamızın pek de kolay olmaması bakımından romanın romantizmden de etkilendiğini söylemek mümkündür. 2.Romanın İçeriği & İzlekler ‘Karakter’ Maddesini Şekillendiren Kalıp: Aile Feride, 6 yaşında zaten hasta olan annesini kaybeder. Öncesinde de annesinin hastalığı sebebiyle Fatma isimli sütannesi ve dadısıyla vaktinin çoğunu geçirmektedir. Fatma Araptır; Feride’nin, Fatma’nın yüzündeki dövmeleri sürekli görüyor olması, ilk başta Feride’nin estetik algısını dövmeli kadınlara doğru yöneltir. İnsanlar, hele ki çocuklar maruz kaldığı olguları normali hâline getirir ve onun dışındakileri kendinden uzak görmeye müsait olurlar.* Fatma, bir gün oğlunu kaybeder. Bu olay, Feride ile Fatma’nın yollarının ayrılmasıyla nihayet bulur. Sonrasında Feride’ye attan düşmek suretiyle sakat kalan Hüseyin isminde bir süvari neferi dadılık eder. Hüseyin ile oynadıkları oyunlardan birtakım erkeksi alışkanlıklar edinir; büyük bir adam gibi sır tutar, şikayetlenmez, oyunlarda hoyratlaşır… “Nasıl ki kendi canım yandığı zaman da pek ah ü zara kapılmadan felaketi güleryüzle karşılayışım, bana onun yadigârıdır (Ç. s.15).” Hüseyin, Feride’nin karakter gelişiminde nu açıdan çok büyük bir öneme sahiptir. Feride, yetişip hayata bir anda atıldığı vakit başına gelen türlü talihsizlikler ile gülerek, çocuklaşarak başa çıkma eğilimine girer. Feride’nin altı yaşında annesi Güzide’yi, dokuz yaşında büyükannesini, belirli bir vakit sonra babası Nizamettin’i kaybetmesi, onun yalnız bir çocuk olmasına neden olur. Bu öksüzlüğü onu hoyrat bir kız çocuğuna çevirir. Sevmeyi öğrenemez, çünkü ona sevmeyi öğretecek bir rol model yoktur. Kimse ne annenin ne babanın yerini tutar, o da bunun farkındadır ve Zeyniler’de Munise’nin annesine bunu itiraf eder. Kâmran’ın ihanetine uğrayan Feride, ailesi bildiği teyzesini de arkasında bırakıp Zeyniler köyüne bir nevi kandırılarak köy öğretmeni olarak atanır. Orada öğrencileri arasında gördüğü bir kız çocuğuna âdeta âşık olur. Onu, zaman içinde kendi evladı gibi sever. Yalnızlığına derman bulmuş, kendine iki kişilik bir aile kurmuştur. Burada dikkat çekmek istediğim olay, aileden kaçmış olmasına rağmen kendine bir aile kurma arzusudur. **Bu talihsiz kızcağıza bir anne olmak için yanıp tutuşur. Hem güdüleri devreye girmiştir hem de bu ani yalnızlığı kimsenin taşıyamayacağı gibi o da taşıyamaz. Zeyniler’de tanıştığı Hayrullah Bey, Feride’nin kaderini büyük ölçüde değiştirecek bir diğer önemli karakterimizdir. Onu aile temasında işlememek, Hayrullah Bey’e yapılacak bir hakaret olur; çünkü Hayrullah Bey, şüphesiz Feride’nin manevi babasıdır. Bu münzevi adam, yalnızlığına düşkün olmasına rağmen evlat hasreti çekiyordur. Feride; onun karşısına çıkan bu saf, küçük kız çocuğu, onun bu eksikliğini kapatacak uygun bir figürdür. Çocuksu, nahif, kederli hâlleri şüphesiz Hayrullah Bey’de acıma, merhamet ve babalık duygusu uyandırır. Feride’yi nikahına almak zorunda olsa bile, önüne çıkan zorlukları kabul ederek Feride’ye sahip çıkar. Malını mülkünü ona miras bırakır. Bu, dışarıdan ne büyük fedakârlık gibi duruyor, değil mi? Değil işte. Bu bir ticarettir; birbirlerinin yalnızlıklarını dindirdikleri, birbirlerine aile olduğu bir ticarettir. “Çocuk bana son derece minnettar. (…) Zavallı küçük, asıl iyiliği kendisinin bana ettiğini bilmiyor, onu yanıma almakla büyük fedakârlık ettiğimi sanıyor (Ç. s.261).” Bu satırlarda bahsi geçen ticaretin bir örneğini daha görürüz. Feride’nin Munise’ye hissettiklerini, Hayrullah Bey de Feride’ye hissetmektedir. Bu açıdan karakterlerimizin benzer acılar çekip benzer çözümlerle üstesinden gelmeye uğraştıklarını, birbirlerine benzediklerini söyleyebiliriz. Munise’nin hüzünlü hikâyesini Feride öğrenir, üvey annesinin ona yaptığı muameleyi işitir. Munise’yi hep merak eder ve onun üstüne düşer. Ona adeta bir annelik duygusu besleyen Feride, bir akşam Munise’nin kayıplara karışıp ertesi akşam biçare onun kapısına dayanmasıyla onu evlatlık olarak almaya karar verir. “Artık hayatla barıştım. Her şeyi tekrar seviyorum. Kâmran, bir akşamüstü, kalbime gömdüğüm o zavallı miniminileri öldüren sen olduğun hâlde bu gece, senden bile eskisi kadar nefret etmiyorum (Ç. s.258).” Bu satırlardan anlayacağımız üzere Feride, ailesizliğini bir nebze de olsa Munise ile doldurmuş, acısına ağrı kesici sürmüştür. Sarıldık Sanırken Hissedilen Bıçak: İhanet Feride, dört sene nişanlı kaldığı Kâmran’ın düğünden bir gece önce onu aldattığını öğrenir ve öfkesi onu ucu bucağı görünmeyen bir ‘sergüzeşt’e iter. Feride, teyzesinin köşkünden kaçarak İstanbul Maarif Bürosu’na onu öğretmen olarak atamaları için başvurur. B… (Bursa olduğu tahmin ediliyor) ilindeki bir okula coğrafya ve resim öğretmeni olarak ataması gerçekleşir. Hacı Kalfa’nın çalıştığı pansiyonda geçirdiği bir gecenin ardından okula, öğretmenliğinin ilk gününe hazırlanır ve gider. Ancak atamalarda bir karışıklık olmuştur ve Feride bunu okula gidince öğrenir. Feride’nin pozisyonuna Huriye isminde bir öğretmen, daha bir hafta önce atanmıştır. Huriye, Feride’nin iffetiyle dalga geçerek onu meslektaşlarının önünde küçük düşürür, onun cesaretini kırar. Bu, ona edilen ikinci ihanet; bir kadının ona ettiği ilk ihanettir, bu bakımdan by ihanet romanda önemli bir yer tutar. Feride, itiraz dilekçesini yazdıktan sonra bekleme sürecine girer. Sonucu öğrenmeye gittiği vakit, mevcut okula onun kabul gördüğü ondan saklanır. Zeyniler isminde ‘cennetten adeta bir parça’ olan köyde kontenjan olduğunu söyleyip ona o köyde öğretmenlik yapmasını teklif ederler. Feride bir saatlik izin ister, çünkü bu teklifi Hacı Kalfa’ya danışmak ister. Ancak Huriye, kendi tarafını tutanlarla bir kurmaca hazırlar ve Feride’yi rezil edip iki ayağını bir pabuca sokarak ona acele ettirir. Bu, aynı kadından gördüğü ikinci zarardır. Feride, bütün saflığıyla bu oyuna kanar, müdürün ona güzel diye tavsiye ettiği köye tayinini ister. Durumu Hacı Kalfa’dan sezer ama maalesef artık bunun bir geri dönüşü yoktur. Zeyniler’de atandığı mektep kapandıktan sonra Bursa’da yeni iş bulur; bir Fransızca öğretmenliği pozisyonuna atanır. Orada Yusuf Efendi ismindeki şeyh, aynı zamanda mektepteki meslektaşı, ona âşık olur. Dedikodular yayılır, Feride sokakta bile rahat yürüyemez olur. Ç…’ye (Çanakkkale) tayinini ister. Orada da Fransızca öğretmenliği pozisyonuna atanır. Ancak orada da problemler peşini bırakmaz. Kasabanın tüm erkekleri ona Gülbeşeker ismini takmışlardır ve hepsi ona hayranlık duymaktadır. Yan komşusu Kurban Efendi, onu ikinci karısı olarak almak ister. İhsan ismindeki bir subay ona talip olur. Ancak son noktayı koyan arkadaşı Nazmiye’nin ihanetidir. Nazmiye, nişanlısının teyzesinin evine Feride’yi büyük ısrarlarla yatılı misafir olarak götürür. Ama günün sonunda anlaşılır ki Feride oraya, Nazmiye’nin nişanlısının arkadaşı Burhaneddin’le tanışması için çağırılmıştır. Daha fazla Çanakkale’de kalamayacağını anlayan Feride, İzmir’e gider. Orada da tutunamaz ve Kuşadası’na gider. Orada öğretmenlik yapmaya devam eder. Romanda değinilen son ihanete de Kuşadası’nda uğrar. O dönemde savaş çıkar, mektep şifahane olur. Kitaplarını almak için mektebe gittiğinde orada Zeyniler’de tanıştığı Doktor Hayrullah Bey’le karşılaşır. Hayrullah onu zamanla evladı gibi görür, ona göre davranır; ancak kasabada ikisinin iğrenç dedikoduları dönmeye başlar. Feride’ye bu dedikodular yüzünden soruşturma açılmak üzereyken Hayrullah onu kurtarır. Feride, türlü türlü ihanetlere gencecik yaşında göğüs germek zorunda kalmıştır. Bu durumlardan kurtulmasında çoğu zaman birileri onun koruyucu melekliğini üstlenmiştir. Yine de bu uğradığı ihanetler zamanla onun gözünü açmıştır, ona bilinç kazandırmıştır. İnsanın Duvarlarının Eksilmesi: Ailenin Ölümü İnsanı bir mekânla anlatacak olsaydım, kuşkusuz bu bir baraka olurdu. Üç duvar fark etmeksizin aile bireyleri; bir duvar ise kendisi olurdu. İnsanın bir duvarının yıkılması, bir aile ferdini kaybetmesi demektir. İnsan herkesi kaybederse yalnızca bir duvarı kalır: kendisi. Olur da bir aile kurarsa duvarlar yeniden inşa edilebilir tabi, ancak duvarların üçü birden tamir edilemez. Aile, böyledir; biri eksilse, ne kadar tamamlamaya çalışırsan çalış, nafile. Feride’nin duvarları çok kez yıkıldı: annesi ölürken, babası ölürken, büyükannesi ölürken, manevi kızı Munise ölürken, manevi babası Hayrullah ölürken. Hatta bazı duvarlarını yaşarken yıktı, on dakika içinde ailesiz kaldı. Bu süreçlerde sırtını kendine verdi. Bu, normalden çok daha zordu; çünkü o dönemde ‘güzel’ ve ‘kadın’ olarak var olmak, imkansıza çeyrek kalaydı. İnsanın bazen yaş duvarları da yıkılır. Munise’nin annesi, onu üvey babasıyla bırakıp sevdiği adama kaçmış, yüz üstü bırakılıp geri döndüğünde ise köy halkı tarafından kabul görülmemiş ve dağa atılmıştı. Üvey annesi ile babası da zaten doğru düzgün ilgilenmemişlerdi. Munise, kendi duvarıyla küçücük bedenini korumaya çalışırken Feride ile rastlaşır. İnsanlar bu şekilde ev olurlar; birbirine yaslanıp, tutunarak. Çürütmeye Mecbur Sarmaşık: Aşk Arapça ˁşḳ kökünden gelen ˁişḳ عِشْق “şiddetle sevme, şiddetli ve yakıcı sevgi” sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük Arapça ˁaşiḳa عَشِقَ “âşık oldu, sarmaştı, yapıştı” fiilinin fiˁl vezninde masdarıdır. Bu fiil Arapça ˁaşaḳ عَشَق “sarmaşık” sözcüğü ile eş kökenlidir. Bu sözcük Aramice/Süryanice ˁāşaḳ עָשַׁף “karışma, haşır neşir olma, bir şeyle uğraşma” sözcüğü ile eş kökenlidir. (Nişanyan Sözlük). Görünen o ki, bu sözcüğün kökeni sarmaşık kelimesiyle eştir. Şiddetle, yakıcı bir şekilde sevme, sarma… bütün bu kavramlar, aşkın doğasında var olanlardır. “Aşeka, bu sözcük Türkçedeki ‘sarmaşık’ adlı bitkiye verilen addır. Sarmaşık önce yeşerir, koparılırsa sararır, solar, hemen kurur ve incelir. Âşık da maşukundan ayrılırsa bu bitki gibi hemen solar, kurur, zayıflar (UÇAN, Halil, Dilin “Gösterilen” Yüzü ve Üç Gösterge: Lütuf, Aşk ve Şefkat, Türk Dili, TDK). Aslında aşk kelimesine öz Türkçe kökenli bir karşılık üretirken “sevi” kelimesini seçmek, bu kavramın anlamını karşılamak için pek de doğru bir seçenek değildi. Bana soracak olursanız kesinlikle “sar-” fiilinden türemeliydi bu sözcük. Çünkü aşk, sevgiden ibaret değildir. Ele geçirdiği ruhu sarhoşa çevirir, onu gerçeküstü bir dünyaya doğurur. Âşık olmuş bir insan, renkleri, olayları ve daha birçok şeyi farklı algılar, hareketleri değişir. Hani derler ya, âşık olmuş bir kişinin su içişi bile değişir; kimi zaman mecnun hareketlerle bardağını düşürür, kimi zaman da bardağı sıkı sıkı tutar, ‘sarar’ onu. Aşk, romanda ön planda tutulan izleği olmakla beraber, bazı izlekleri de destekler. Bu izleklerden biri de aile izleğidir. Ailesinden yoksun bir çocukluk geçirmiş olan Feride, her ne kadar belli etmese de bu yoksunluğunu içinde yetiştirip yeşerttiği aşkıyla telafi etmeye çalışmaktadır. Ailesizliğini, âşık olduğu adamla kapatacaktır, ancak Kâmran’ın ihanetini öğrendiğinde, temelini attıkları aile yerle bir olur. Feride, kendi kaderini tekrar yazar. İnsanoğlunun Kaçınılmaz Hapsi: Yalnızlık Feride’nin çıktığı bu yolda ona beslediği nefret, aşk izleğinde bir ikircik yaratır. Bu iki uç duygu birbirini besledikçe besler. Bu nefretin altında yatan neden, Feride’nin yalnızlığıdır. Nefret ve aile ile beraber, yalnızlık izleği de aşk izleğini besler. Yalnızlık, edebiyatta en sık işlenen, sanatta en sık karşılaşılan izleklerdendir; çünkü yalnızlık, insanın en temel problemidir. Kader Feride’nin yalnızlığına o daha yalnızlık mefhumunu kavrayamadan yeni yalnızlıklar ekler. Feride yalnızlığı bir yalnızlık çölünde insan ararken öğrenir. Bu, onun öfkesini ve kırgınlığını diri tutar. Feride’nin Munise ile tanışması ile çölünde aradığı ihtiyacını bulur. İnsansızlığı nihayet sona ermiştir. Onu evlat yerine koyar, annelik yapmaya çalışır. Ancak o anneliğin nasıl yapılacağını bilmez, annesizliğinden. Zaten kendisi de bir nevi çocuktur. Ablalık yapar. Munise ile yaşamaya başladığı zaman, Kâmran’a olan öfkesi azalır. Bunu güncesinde de dile getirir. Kuşadası’na tayini çıktıktan bir süre sonra patlak veren savaş esnasında, Zeyniler’de tanıştığı Doktor Hayrullah Bey’le tekrar karşılaşırlar. Hayrullah Bey, Feride’ye hemşirelik teklif eder. Savaş boyunca birlikte mücadele ederler. Hayrullah Bey, zamanla Feride’nin babası rolünü sahiplenir. Hayrullah Bey’in hikayesine baktığımız zaman, onun da yalnızlık çölünde insansızlığını yaşadığını görürüz. Kâmran’a yazdığı mektubundaki ilk satırları, onu tanımlayacak en güzel cümlelerdir: "Kamran Bey oğlum, Size bu kâğıdı yazan adam, ömrünün birazını kitaplara, bir parçasını da hayat denilen bu kör dövüşün yaralılarına vakfetmiş münzevi, merdümgiriz bir ihtiyardır ki, (…) (Ç. s.522).” Hayrullah Bey’in hayatı hakkında çok fazla bilgiye sahip olmasak da yalnızlığı tanıyıp, kabullenip benimseyen bir adam olduğu göz önündedir. Bundandır ki Feride’yi yalnızlığından tanır. “Bu masum, nazik, kibar kız çocuğunu, kudretin bu güzel ve nadide süsünü hangi melun talih veya tesadüf, bu karanlık köyün mezbelesine atmıştı! Ruhu ağlarken gözleri dudakları gülüyor, beni olmayacak fedakârlık hikâyeleriyle aldatmaya çalışıyordu. Ah zavallı küçük kız! Ben, senin İstanbul'da bıraktığın gafil, aptal sevgilin miyim ki, bu ağızları yutayım? Uykuya doymadan uyanmış çocuklar gibi mahmur gözleri, nereye bastığı görünmeyen savruk halleri, bir hayali dudağın busesiyle titriyor gibi görünen dudakları, bir hayali kucağa sokuluyor hissini veren tavırları, hareketleri bana her şeyi anlattı (Ç. s.523)” “Niçin başka güneş başka toprak ararsın? Yurdundan kaçmakla kendinden kaçar mısın?” (Horatio)*** “Kırdım diyorsun zincirlerini; Evet, köpek de çeker koparır zincirini Kaçar o da, ama halkaları boynunda taşıyarak.” (Persius)**** Yolun Sonundaki çiçekli Bahçe: Amaç “Bir amaca bağlanmayan ruh, yolunu kaybeder; çünkü her yerde olmak hiçbir yerde olmamaktır.” (Montaigne) ***** Hayrullah Bey, Kâmran’a yazdığı mektubunda, Feride’nin aşk için yaratıldığını, ama bu aşkı beklediği kişiden görmezse bu aşkın onu bitireceğini söyler. Feride, yalnızlığına ilaç arar, bu ilacı bulmak onun temel amacıdır. Bu ilacı çocuk sahiplenmekte ve öğretmenlik vazifesini almakta bulmaya çalışır. Hiçbiri nihaî çözümleri olmasa da onun varoluş ağrılarını azaltır. Hayrullah Bey ise yalnızlığı içinde yaşar ve hastalara şifa olmayı amaç edinir. Feride ile tekrar karşılaşması, ona bir amaç edindirir. Onu toplumdan korumak ve güzel bir hayat bırakmak için uğraşır. Hayrullah Bey de Feride de roman sonunda amacına ulaşmış, çiçekli bahçelerine kavuşmuşlardır. Çarpık toplumda Var Olma mücadelesi: Kadın Romanın yaşam bulduğu mekânlar, çoğunlukla taşradır. Köyler, kasabalar ve küçük ilçelerde yaşayan bu yan karakterler ve figüranlar, muhafazakâr ve ataerkil bir kafa yapısına sahiptirler. Feride’nin alışık olmadığı bu ortamlar, onu zorluklarla baş başa bırakır. Bu ataerkil ve kadını ikinci plana atan düzenin Feride’ye sirayet edişini karakter gelişiminde rahatlıkla görebiliriz. Hırçın ve umursamaz hâlleri gider. Çünkü kabul görmeyeceği toplumda var olamayacağının farkına varır. Ne var ki, kabul görme çabalarına rağmen bir türlü bu amacına ulaşamaz. Çok güzel ve nahif bir genç kız olması onu hep bir hedef durumuna düşürür. Sağa sola bakmadan yaşayan bu genç kıza çokça erkek göz koyar. Hakkında defalarca asılsız ve ahlaksız dedikodular çıkar., bu dedikodular onun sosyal yaşamına ve iş hayatına sorunlar çıkartır. Kimseye bir karşılık vermemesine rağmen hep onda suç bulunur. Kimi zaman ondan yararlanmaya çalışırlar, kimi zaman ise onu kandırırlar. Bütün bunlar başında bir erkek olmadığı için başına gelir. Sonuç Sadece Masallara Ait: Mutlu Son Feride’nin acı içinde geçirdiği yedi-sekiz yılın sonunda manevi babası, aynı zamanda resmî nikahlı kocası Hayrullah Bey, Feride’yle Kâmran’ı bir araya getirir. Hayrullah Bey öldükten birkaç ay sonra Feride’nin ailesini ziyarete gitmesini ister. Feride gider, ama eşinin öldüğünü söylemez. Ancak Hayrullah Bey’in vasiyeti üzerinde getirdiği mektup ve anı defteri, her şeyi ortaya çıkarır. Feride ark etmeden tüm hayatını, Hayrullah Bey’in isteği üzerine Kâmran’ın ayaklarına kadar getirip ellerine vermiştir. Kâmran, Feride’nin yaşadığı her bir olayı, yazdığı her hissini öğrenir. Feride’nin gideceği gün ise Feride’yi alıkoyar, ikisinin nikahları kıyılır. Bu son, olabilecek en mutlu sondu. Ancak Hayrullah Bey’in saf iyi niyeti, fikrimce gerçek olmayacak kadar ütopiktir. Feride, bu olağanüstü iyilik sayesinde tutunabilmiş, güvende kalabilmiştir. Toparlayacak olursak, kişinin karakterini en başta aile, onu yetiştiren- ona rol model olan – bireyler şekillendirir. Kişinin yalnızlık mefhumunu tanıması, kavrama ve algılaması da aile ortamına bağlıdır. Yalnızlık probleminin kabullenilmemesi insanı hayatta ‘dalgalarca’ sürükler. Ve son olarak, herkes ikinci bir babayla karşılaşacak kadar şanslı değildir. İnceleme yazısı Özgü Deniz Kaya’ya ait olup tüm hakları saklıdır. 2024.03.10 Kaynakça *Fikrimi, ekte belirttiğim makale içinde geçen bebek- kukla deneyiyle temellendiriyorum. Bebeklerde Ahlaki Davranışlar ve Ahlakın Kökenleri: İnsan Bebekleri "Melek" mi, "Şeytan" mı? - Evrim Ağacı (evrimagaci.org) ** İnsanın aile kurma arzusunu etkileyici bir film olan Midsommar’ın üzerinden anlatan Portal Adlı Youtube kanalının podcast’i ektedir. youtu.be/Mujvjoz8eOI?si=... Herkes Bir Ailesi Olsun İster (youtube.com) *** & **** & ***** Denemeler, Montaigne, İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara.
Çalıkuşu
ÇalıkuşuReşat Nuri Güntekin · İnkılâp Kitabevi · 2019101,6bin okunma
·
243 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.