Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Osmanlı Borçları 1854 Kırım Harbi sırasında başlamıştı ve o dönemde Osmanlı toprakları örneğin, yaklaşık 5 milyon kilometrekare iken, Türkiye Cumhuriyeti yaklaşık 700 küsur bin kilometrekare üzerine kurulmuştu. İtilaf Devletleri borçların tümünü bizim ve altın lira ile ödememizi istiyorlardı. Oysa borçlar İmparatorluğun ayrılan çeşitli ülkelerine harcanmıştı. Borçların uluslararasında taksiminde üç ölçüt vardır: (a) Borç toplamının ülkelerin toprak büyüklüklerine göre paylaştırılması, (b) doğan devletler arasında eski vergi varidatına (gelirlerine ) göre paylaştırılması (c) borca karşılık rehnedilen varidatın kaynaklarının bulunduğu bölgeler esas alınarak, ülkeler arasında paylaştırılmasıdır. Bizim için en avantajlı olan toprak esası olduğu halde kabul ettiremedik. Dolayısıyla (b) şıkkını yani mirasçı devletler arasında eski (Osmanlı) varidatına göre borçların taksimini onayladık. Toprak esasında diretemeyişimizin nedeni ise; İnönü'nün deyişiyle "çöl" sandığımız fakat aslında altında petrol yatan topraklar idi. Ancak bu çöllerin altında petrol bulunduğunu biz bilmesek de, karşı taraf muhtemelen farkındaydı. Bu çöl sandığımız toprakları, daha doğrusu petrolü; İtilaf Devletlerine bırakarak zaten borçlarımızı, fiilen ve kat be kat fazlasıyla ödemiş oluyorduk. Diğer bir husus, borçların yalnız faiz yükünün (kuponlarının) ülkeler arasında bölüşülmesini değil; anaparasının da dağıtılmasını istiyorduk. Bu husus Türk Delegasyonu içerisinde kendileri de Düyun-u Umumiye Dayini (alacaklı temsilcisi) olan Cavit Bey ve H. Cahit'in, anaparanın paylaştırılamayacağını yani karşı tarafın tezini desteklemeleri ile; bir krize dönüştü ve Cavit Bey ile arkadaşları delegasyondan çıkarıldılar. Ancak R.Nur'un da desteğiyle, İnönü bu sorunu da aşarak; anaparanın da faizler gibi taksimine İtilaf Devletleri'ni de ikna etti. İnönü, Lozan ile ilgili olarak TBMM'deki açıklamalarında; Cavit Bey ve H.Cahit Bey'in bu konudaki tutumlarından, isim vermeden ama üstü kapalı da olsa şikayet eder Nitekim Cavit ve Cahit Beyler II Lozan Müzakereleri için heyete çağrılmadılar. Dahası muhtemelen Cavit Bey ve H. Cahit'in dayinlik görevlerinden alınmalarında ve ileride İstiklal Mahkemesi'nce cezalandırılmalarında bu husus rol oynamış olabilir. Rıza Nur un hatıratında, Cavit ve Cahit Beyler ile ilgili iddiaları çok daha ilerilere de gider. Lozan'da borç anaparası ve faizleri tutarının varidat esasına göre taksimini kabul ediyorduk; ancak ödemelerde esas alınacak para birimi konusunda, bir taahhüde girmedik. Bu husus önce 1928 Paris Antlaşmasında (Altın) daha sonra 1933 Paris Antlaşmasında (Altın veya Frank ) olarak karara bağlanacaktır. Daha sonraki değişikliklere yol açan neden; bizim altın para ile borcumuzu ödeme kapasitemizin olmayışının, ortaya çıkmasıdır. (i) neticede borç Borcun ödenmesinde bize asıl yardımcı olan iki husus servisini altın para yerine; daha sonra altın karşılığı kaldırılan Frankla ödemeyi kabul ettirmemiz ve (ii) II. Dünya Savaşı sırasında da Frank'ın değerinin düşmesinin, %40 dolayında borcun amortismanına yol açmasıdır.
Sayfa 121 - Maliye BakanlığıKitabı okudu
18 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.