Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

_Biz kimiz? Nereden gelip, nereye gidiyoruz? _Biz insanlar, bir kapının önüne bırakılmış yeni doğan bebekleriz. Sepetlerimize bebeklerin kim olduğuna, nereden geldiğine dair ya da atalarının kimler olduğuna dair bir not da iliştirilmemiş. Bu yetim bebeklerin sicilini öğrenmeyi özlemle bekliyoruz. Pek çok kültür sürekli olarak ebeveynlerimizle ilgili dini fanteziler üretmiştir. Yetim çocukların yaptığı gibi, terk edildiğimiz için biz de bazen kendi kendimizi suçlarız. Mutlaka bir hata yapmış olmalıyız; Hikayelerimizden şüphe duymaya yeltenenleri ise en ağır şekilde cezalandırırız. Uydurduğumuz hikayeler belki de hiç yoktan iyidir. Böylelikle cahilliğimizle ve bir kapının önünde çıplak ve başıboş bırakıldığımız gerçeğiyle yüzleşmek zorunda kalmayız. _Eskiden Evrenin Kralı idik ama şimdi bizden, aşağının da aşağısı, çamurumsu, sümüksü, gözle görülemeyecek kadar küçük ve beyinsiz yaratıkların soyundan geldiğimizi kabul etmemiz isteniyor. Kendimizden utanıyoruz. Dünya'nın biz insanlar için yapılmamış olduğunu duymaktan hoşlanmıyoruz. Kendimizi çıkmaza girmiş ve yalnız hissediyoruz. Varoluşumuza anlam verecek bir amaç bulmak için yanıp tutuşuyoruz. Ölümlüler tarafından uydurulmuş ahlak kurallan bize etkileyici gelmiyor, ahlak kurallarının bize yukarıdan, Tanrıdan sunulmasını istiyoruz. Atalanınızı tanıyıp tanımamak konusunda kararsızız. Onlar bize hala yabancı. _Dünya'run nasıl oluştuğunu daha iyi anladıkça, Tann'yı veya tanrıları yaratma ihtiyacımız azalıyor. Reşit olmanın bedeli güvenlik kalkanlarından mahrum kalmak. _Hangi insani eğilimlerimizi güçlendirmeli ve hangilerinden kendimizi korumalıyız? _Yaşam tarihinin, evrim sürecinin ve bu gezegendeki diğer varlıkların doğası üzerine yapılan çalışmalar kayıp halkalara bir parça ışık tutmayı başardı. Unutulmuş atalanmızla henüz tanışmış değiliz ama karanlıkta onların varlıklarını sezmeye başladık. _Yetimin sicili gerçekten uzundur. Biz insanlar bunun bazı parçalarını, zaman zaman bazı ardışık sayfalarını bulsak da, henüz bir bölüm bile okuyamadık. Kelimelerin çoğu bulanık ve birçoğu da kayıp. _Bilimin bir sonu yoktur. Başarılı tahminlerde bulunarak ilerler ve doğanın bütünüyle anlaşılmasına adım adım yaklaşır ama oraya hiçbir zaman varamaz. Geçen yüzyılda, hatta son on yılda yapılmış büyük keşiflerden yola çıkarak hala gidecek uzun bir yolumuz olduğu anlaşılmaktadır. Bilim her zaman tartışılacak, düzeltilecek, geliştirilecek, yeniden değerlendirilecek, devrimci içgörülere sahiptir. _Biz insanlar kimiz? Bu sorunun cevabı, bilimin sorunsallarından biri değil, bilimin amacıdır. Erwin Schrödinger _1980’ler Amerika ve Rusya arasında soğuk savaş yılları ve 60.000 nükleer füze ile birbirlerinin karşısına dikilmişlerdi. Başımızı bu belaya nasıl soktuk? Bu beladan nasıl kurtulacağız? Kurtulabilecek miyiz? Bu savaş ulus-devletin yükselişinin bir sonucuydu. Ulus devletin doğuş süreci ise uygarlığın başlangıcına dek uzanıyordu. Uygarlık tarımın icadının ve hayvanların evcilleştirilmesinin bir yan ürünüydü. Hah, bugün içinde bulunduğumuz kötü durumun sebepleri işte yolun bu kısmında kök salmaya başlamış diyebilmek mümkün değildir. Sebepleri araştırıyorken daha da geriye gide gide, bir de baktık ki ilk insanlar ve onların atalarını inceliyoruz. Şu sonuca vardık: Türümüzün nasıl olup da kendi başına çorap ördüğünü anlayabilmek için, insanlar ortaya çıkmadan önceki uzak çağlarda cereyan etmiş olayların bilinmesi çok önemlidir. İçimize bakmaya ve başarabildiğimiz kadarıyla türümüzün evrimindeki dönüm noktalarını ve yol kıvnmlarını derinlemesine incelemeye çalıştık. Biz bu kitabı tamamlarken soğuk savaş da bitti. Ama yeni tehlikeler sahnedeki yerini almaya başlıyor ve alışıldık sorunlar kendini yeni biçimlerde gösteriyordu. Etnik şiddet, hortlayan milliyetçilik, yeteneksiz liderler, yetersiz eğitim, ekolojik dengenin bozulması, işlevsiz aileler, türlerin soyunun tükenmesi, artan nüfus ve kaybedecek hiçbir şeyi olmayan milyonlarla yüz yüzeyiz. _Bu kitap derin geçmişe, kökenlerimizi oluşturan adımlara dikkat çekiyor. Sonra buradaki parçaları bir araya getireceğiz. Yetersiz kaldığımız noktalar için özür dileme gereği hissediyoruz. Umuyoruz ki bizim başarısız olduğumuz noktalarda başkaları daha iyisini yapabilir. _Evren neredeyse siyah bir boşluktan ibarettir. Güneş ve çevresi, engin kozmosun sadece küçücük bir parçasından ibarettir. Kitabımız, dünyalardan birinin hikayesini anlatıyor. Bir varlığın hayatın başlangıcından birkaç milyar yıl sonra hala hayatta olması için çetin, becerikli ve şanslı olması gereklidir. Bu canlılar sabırlı, yırtıcı, yalnız yaşayan, kendini kamufle eden, haylaz çocuklar doğuran, dehşet saçan, uçup kendini güvenceye alan, mükemmel yüzen, mağarada gizlenen, yön duygusunu bozan ya da zehirli sıvılar püskürten, başka canlıların genetik yapısına sızabilen, şüphe uyandırmayan varlıklar olmalıdır. İlgi alanımıza giren varlıklarsa, çok da uzak olmayan bir zaman önce, sürü halinde ve ağaçlarda yaşayan, kavgacı, otoriter, seksi, akıllı, alet kullanan varlıklardır. Bu varlıklar göz açıp kapayıncaya kadar tüm gezege'e yayıldılar, düşmanlarını öldürdüler, dünyayı dönüştüren teknolojiler ürettiler. Yetmezmiş gibi bir de diğer yıldızları ve gezegenleri ziyaret ebnek için yola çıktılar _Biz kimiz? Nereden geliyoruz? Niye böyleyiz de başka türlü değiliz? Karakterimizi değiştirebilir miyiz? Toplumlarımızı geliştirebilir miyiz? Çocuklarımızı, bize işkence eden ve medeniyetimize dadanmış şeytanlardan kurtarıp, özgürleştirebilir miyiz? _Pek çok duyarlı insan, problemlerimizin arhk bizi aştığını düşünmektedir. Siyasal iktidarlar, dinler ve ideolojiler değişmez yasalarıyla, yetersizlikleriyle ve önlenemeyen yozlaşmalarıyla bu kötü gidişe katkıda bulunmuştur. _Kim olduğunu anlamaya çabalayan her kültür kendi mitini yaratmıştır. Kendi içimizdeki çelişkiler; her şeye gücü yeten bir Tanrı'ya yorulmuştur. Budist başrahip: Tann bir insan buluşudur. O yüzden Tanrı'nın doğası yüzeysel bir gizemdir. Asıl büyük gizem insanın içinde yatmaktadır. _Eğer, bırakın bin veya on bini, yüz kuşak önceki atalarınızdan biri sokakta kollarını açıp size doğru koşsa ya da şöyle bir omzunuza dokunsa ona karşılık verir miydiniz? Yoksa kaçıp yardım mı isterdiniz? _Geçmişimizden koparılmışız, kökenlerimizden ayrılmışız. Bu ayrılık bellek yitimi ya da lobotomi nedeniyle olmadı. Bunun sebebi hayatlarımızın kısalığıyla beraber, zamanın uçsuz bucaksız muazzam görünümlerinin bizi olduğumuz şeyden ayırması. _Yer ile Gök arasında_ _5 milyar yıl önce yıldız patlamaları sonucu oluşan elementler, şu an kanınızda dolaşıyor olabilir. _Yıldızlar, hidrojeni helyuma dönüştürerek parlar. Dönüşüm yıldızların derinliklerinde olağanüstü basınç ve yüksek ısıyla oluşur. _Samanyolu galaksisinde yıldızlar on milyar yıl veya daha fazla bir süredir büyük gaz ve toz bulutlarının içinde doğmaktadır. Her toz zerreciği merkezdeki yıldızın etrafında dönen minyatür bir gezegendir. Güneş'in yörüngesinde yaygın bir toz şeridi vardır. Bu şerit Zodyak Bulutu olarak isimlendirilir _Yıldızlar devasa gaz ve toz bulutlarından doğar. Yoğun bir madde, yakınlarında bulunan gazları ve tozları kendine çekerek, büyümeye ve genişlemeye başlar. Genişledikçe de daha işlevsel bir biçimde kendine madde çeker ve yıldız olma yolunda ilerler. İçindeki sıcaklık derecesi ve basınç yeterli düzeye geldiğinde, şimdiye kadar evrende en çok bulunan madde olan hidrojen atomları birleşir ve termonükleer reaksiyonlar başlatılır. Bu geniş bir ölçekte meydana geldiğinde yıldız parlar ve karanlık dağılır. Madde ışığa dönüşür. _Çöken bulut hızla dönmeye başlar, sıkışarak bir disk görünümünü alır ve maddeler, sırayla, önce duman parçacıkları, sonra kum taneleri, taşlar, kayalar ve dağlar oluşturacak şekilde toplanır. _Gezegenin üzerindeki varlıklar büyürken çevre koşullarına ayak uydurur, rüştünü ispat eder ve kendi başlangıçlarını sorgulamaya başlarlar. _Evren hayal edemeyeceğiniz kadar savurgandır. _Asırlar geçer. Daha dikkatli bakılınca çarpışmaların her yerde meydana gelmekte olduğu görülebilir. Kütleler birleşir ve daha büyük cisimler doğar. _Patlamış bir dünyanın parçaları tekrar bir araya gelir ve düzensiz, karmakarışık yeni bir ay oluşturur. _Milyonlarca kayalık, metalik ve organik dünyacıktan oluşan simit şeklinde bir bölge, asteroit kuşağı, hayatta kalır, Güneş'in etrafında turlamaya devam eder. _Dünya benzeri gezegenlerin oluşması 100 milyon yıl sürer. _Kendinize bu dünyalardan hiçbirinin iradeye sahip olmadığını hatırlatmalısınız. Hiçbiri belli başlı bir yörüngede olmak ya da kalmak gibi bir niyete sahip değildir. İyi huylu dünyaların komşularla sıfır sorun politikasına rağmen yine de ara sıra, dikkat çekici kırmızı bir cismin çarpışmaya neden olabilecek şekilde yörüngenin birine girdiği gözlemlenebilir. Tilin bunların tamamen tesadüfe dayanıyor olması oldukça çarpıcıdır. _Fiziğin ve kimyanın ötesinde hiçbir şey yoktur. Gezegenleri araştıran ilk fizikçilerin, bu işte bir yaratıcının parmağının olduğunu düşünmesi gayet anlaşılır bir durumdur. Tanık olduğumuz şey ilahi bir rehberlik faaliyeti değil, merhametsiz ve sürekli bir şiddettir. _Herhangi bir zihnin ürünü olmayan bir seçilim sürecinin sürekli işlemesi kaosu düzene dönüştürebilir. _Dünya benzeri gezegenlerin hayatta kalmayı sürdürmeleri için şanslı olmaları yeter. _Dünyamızı meydana getiren madde göklerde oluşmuştur. Olağanüstü miktarda organik madde göklerden Dünya'ya düşmüştür. Hayat, başlar başlamaz değişime uğramış ve değişen çevreye adapte olmuştur. Bu oluşumun sebeplerinden bazıları Dünya'nın dışından gelen cisimlerin çarpması ve radyasyonun sonucudur. Bugün Dünya'daki yaşamın neredeyse tümü en yakın yıldızdan gelen enerjiyle işlemektedir. _İnsan Nedir?_429 _Biz insanlar gezegenimizin dominant türüyüz. Dünya'nın yüzeyindeki ortamı başkalaştırırız. _Darwin şu sonuca ulaşmıştır: "Kölelerimiz yaptığımız hayvanları, eşitlerimiz olarak görmekten hoşlanmayız." _ İnsanlar ve hayvanlar arasında keskin bir farklılık ortaya konmalıdır ki suçluluk veya pişmanlık duymadan onları irademize göre şekillendirebilelim, kendimiz için çalıştıralım, derilerini yüzüp giyelim ve onları yiyebilelim. _İnsan iki ayaklı, tüysüz bir hayvandır. Platon. Bunu duyan Diyojen hemen Platon'un akademisine tüyleri yolunmuş bir tavuk götürür ve toplanmış akademisyenlerden Platon'un insanını selamlamalarını ister. _lngiltere'deki hayvanat bahçesinde 1893'teki şempanze olan Konsül'ün becerileri: Paltosunu giyip, şapkasını takıyordu ve gezmek için arabaya biniyordu, sofraya başkalarıyla beraber oturuyordu, doğru bir şekilde çatal bıçak ve servis peçetesi kullanıyordu, yemekten sonra ellerini yıkıyordu, ateşe kömür ahyordu, hizmetçinin gelmesi için zili çalıyordu, kızlarla yaramazlık yapmak için mutfağa gidiyordu, oteline yürüyordu, arkadaşlarının elini sıkıyordu, barda içki servisi yapan kızı öpüyordu, piposunu içiyordu ve kendi içkisini kendi hazırlayabiliyordu._ Konsül'ün davranışı taklit olarak adlandırılabilir ama aynı şey bizler için de söylenebilir. _Şempanzeler ticarette nam salmıştır. Bilimsel çalışmalar bu yeteneğin doğuştan geldiğini göstermektedir. Her hayvanat bahçesinde bir süpürge unutulduysa, şempanzelere bir elma gösterip, süpürgeyi başınızla veya parmağınızla işaret ederseniz, hemen durumu anlar ve objeyi parmaklıkların arasından size uzatırlar. Seks için yiyecek, seks için sırbn ovulması, seks için lidere ihanet etmek, bebeğin hayatını korumak karşılığında seks, neredeyse her şeyin karşılığında seks _Hemen her hayvan ırkında, her birey yetişkin olduğunda tamamen bağımsızdır ve başka bir varlığın yardımına ihtiyaç duymaz. Ama insan çevresiyle her zaman yardımlaşır ve bu durumun yardımseverlikten ötürü gerçekleşmesini beklemek boşunadır. Bunu başarabilmesi için kendi çıkarına karşıdaki kişilerin öz sevgisini ilgilendirmeli ve onlardan istediğinin onların avantajına olacağını göstermelidir. A. Smith _(Sagan, İnsan sosyal bir hayvandır sözünü, karıncalar daha sosyaldir diyerek çürütüyor. İnsan cesurdur sözünü ya da insan hafızaya sahiptir sözünü benzer hayvan davranışlarını örnek vererek çürütüyor ama bu konuda sanki saçmalamış gibi) 240 _Seks ve Ölüm_ _Sıcak bir yaz gecesi ateşböceklerinin fosforla ısrarlı parlayışları, pervanelerin karşı cinsi kendine çekebilmek için büyülü bir iksiri rüzgara savurması, dişi tavus kuşlarının titreyişleri; polen taneciklerinden çıkan küçük tüplerin çiçeğin yumurtasının bulunduğu kanala girmek için birbiriyle yarışması; parlayan mürekkepbalığının coşkulu ışık gösterileri, kafalarından, antenlerinden ve gözlerinden ışıyan rengi, parlaklığı ve motifleri dönüştürmeleri. Bakteriler birbirine sokulup birleşir; ağustosböceklerinin korosu kolektif bir aşk serenadıdır. Çiçekler civardan geçen böcekler, kuşlar ve yarasaları çekmek için şehvet dolu kokular yayar ve taç yapraklarım gösterişli morötesi reklamlarla süsler; erkekler ve kadınlar şarkı söyler, dans eder, giyinip süslenir, boyanır, poz verir, oralarını buralarını delip keser, talep eder, zorlar, rol yapar, yalvarır, boyun eğer ve hayatlarını riske atar. _Aşk, dünyayı döndürüyor sanki ama bunu söylemek çok ileri gitmek olur. _Organizmalar neden seks için uykusuz ve aç kalır, kendilerini ölümcül tehlikelere atarlar? _Bazı organizmalar seks olmadan da üremeyi sürdürmüştür. O zaman seks ne işe yarar? Seks organizmalara pahalıya patlar: Yalnızca rakipleri yenmek için kahramanca boynuzlar çıkarmak; birbirlerine uyumlu organlar üretmek; ritmik hareketler yapmak ve seksten birlikte haz duymak. Tüm bunlar organizma için enerji kaybıdır. Bazı canlılar seks yapabilmek için canlarını tehlikeye atar. Kendini teşhir ederler. _Biyologların seksin nedenini hala anlayamamış olmaları utanç verici bir gerçektir. _Mutasyon tesadüfi bir oluşumdur ve çoğunlukla yarar değil zarar getirir. Bunu izleyen tüm kuşaklar sıkıntı çeker. _Eğer değişmeyen ya da çok marjinal olan bir çevreye uyarlanmış durumdaysanız bu aptalca bir fikirdir ve her değişim size zarar getirecektir. Ama uyarlanmanız gereken dünya heterojen ve dinamikse, evrimsel değişimin getirdiği bir sürü yeni genetik talimabn her kuşak için ulaşılır olması yalnızca A'ların C'lerle yer değiştirdiği alışıldık uygulamadan iyidir. Zararlı genler hızla daha avantajlı olan genlerle değiştirebilir. Seks ve doğal seçilim bir tür editör görevi görerek, kaçınılmaz mutasyon hatalarını kirletilmemiş, saf talimatlarla değiştirir _Mikrop büyük bir organizmaya girer, savunma sistemini çökertir ve atomlarını ev sahibine sızdırır. Mekanizma yeterince iyi çalışmamaktadır. Yerel nükleik asitleri yabancı olanlardan ayıramaz. Talimatlar için bir matbaa görevini görür ve düğmesine basıldığında her şeyi kopyalar. Parazit düğmelere basar, hücrenin enzimleri yeni talimatlarla donanırr ve yeni çıkmış parazit sürüleri daha fazla yıkım için ortalığa saçılır. _Zaman zaman da ölüler seks yapar ve yavrular. Bir bakteri öldüğünde içeriği çevreye saçılır. Nükleik asitleri bakterinin ölümünden haberdar değildir ve yavaşça parçalara bölünürken bile, bir sineğin kopan bacağı gibi, parçalar bir süre daha fonksiyonlarını yerine getirmeye devam eder. _Belki bu, Dünya'nın oksijen atmosferinin oluşmasıyla birlikte başlayan seksin aşın ilkel bir formudur. _Yazarlardan alıntılar_ _Cinselliğin nihai amacını bilmiyoruz; neden yeni varlıklar iki cinsel öğenin birleşmesiyle oluşmalıdır? Bu konu tamamen karanlıkta kalmıştır. Darwin _İnsanoğlu yükselir ve duman misali uçar gider, hayalin yalnızca bir kısmını tanır ve hızla yok olup gider. Herkes yaşadığı kadarına ikna olur. O zaman kim bütünü kavradığını iddia edebilir ki? Empeocles – Doğa Üzerine _O böyle konuştu; benimse tek bir isteğim vardı; Kucaklamak ölmüş annemin hayaletini. Üç sefer atıldım üstüne suretinin. Üç sefer kaçtı gitti kollarımın arasından. Bir gölge gibi, bir düş gibi... Homeros – Odesa _Çabuk öfkelendiğimi biliyor olmam öfkelenmeme yol açmıyor. Tam tersine, öfkemle başa çıkmamı sağlıyor. Her zamanki hırçınlığımı, içerlediğim, haksızlığa uğradığımı hissettiğim zamanlardan ayırabiliyorum. Dolayısıyla özgürlüğüm bu durumu kabul edişim ya da hayvanlarla karşılaşhrabilir oluşum yüzünden tehdit albnda kalmıyor. Filozof Mary Midgley _Seks kişiyi aptalca ve güçlü bir içgüdüyle donatır ve bu da onun bedenini ve ruhunu sürekli olarak başkasına taşır. Yaşamının en harika işi bir eş seçmek ve onun peşinde koşmak haline gelir ve o kişi sahip olup en büyük hazzı tadar, yarışıp en ateşli öfkeye kapılır ve yalnız kalıp sonsuz melankoliye dalar. Dünyayı en derin anlam ve güzellikle doldurmak için başka ne gerekir? G. SANTAYANA - Güzellik Algısı _Ölüm yaşama isteğinin ağır şekilde cezalandırılması, kınanması ya da temeli buna dayanan egoizmin doğa yoluyla elde edilmesi ve varoluşumuz için bir ceza olarak düşünülebilir. Kuşağın eyleminin bağlamış olduğu düğümün acıyla çözülmesidir ölüm. Schopenhauer ******
·
371 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.