Boka'nın ağzından kerpetenle bile söz alınamazdı. Çonakoş desen atar tutar, boyundan büyük laflar ederdi. Şimdi de abuk sabuk konuşuyordu işte. Sözümona Botanik Bahçesi'deki kale harabesinin orada vahşi hayvanlar varmış. Nemeçek az kalsın suda boğuluyormuş falan filan. Kızıl Gömlekliler de büyük bir ateşin çevresinde oturuyorlarmış, mış da mış! Birbir türlü hikâye anlatıyordu ama
en önemlisini unutuyordu. Üstelik Çonakoş'u sonuna kadar dinlemek olanaksızdı. Çünkü o
sonu gelmez ıslıklarıyla dinleyicilerini sağır ediyordu.