Hikaye anlatımı, zaman bakımından lineer değil. Bu bakımdan oldukça modern bir iskelete sahip denebilir.
Hikayenin ana karakteri ne realist ne de idealist; Yaşamı boyunca her ikisi arasında gidip gelecektir.
Kitabın en büyük problemi: Hikayenin çoğunluğu ana karakterin sosyal hayatını içerdiği halde; bu bölümlerde onun kişiliğine dair -inandırıcı ölçüde- bildirilmeyen /sezdirilmeyen sorunların, karakterin yalnızlaşarak kendi iç dünyasına döndüğü sıralarda birdenbire gün yüzüne çıkmasıdır. Bu itibarla roman: Karakterin taşrada bulunduğu kısmında şen şakrak; İstanbul’da bulunduğu ikinci kısmında ise adeta bir Tutunamayanlar ve/veya Aylak Adam’dır.
Buna rağmen durum komedisinin pek güzel bir örneği olan bu romanda: Cumhuriyetin getirdiği inkılapların Anadolu ahalisi üzerine pek olmadığı -halen değil o dönemin Anadolu’lusu , günümüz İstanbul ahalisine bol yahut dar gelip gelmediği tartışılır- yüksek mizahla sunulmuştur. ( En iyisi için Ayrıca bkz.
Saatleri Ayarlama Enstitüsü )
Bunu bir benzetme ile açıklayacak olsam şöyle derim: Rical (devlet adamı) öyle veya böyle en kötü seneye de giyilmesi lazım geleceğini düşünerek halka - hem gerçek hem mecaz anlamda- kalıbına uymayan bir kıyafeti giymesini dikte ediyor; Halk da “İstiklal Mahkemesi darağaçlıdır şimdi” diyerek değil kıyafeti “geyin” diye verene, kıyafetin kalıbına bile tüküremiyor . Hal böyle olunca türlü hilkat garibesi haline giren halk, bir kara komedi malzemesine dönüşüyor.