Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Fıransisko diyankonyo
“İkisinin de aynı konu olduğu hiç aklınıza geldi mi? Paranın maddesel kaynaklardan geldiğini, zihinsel bir kökü ve anlamı olmadığını düşünen insanlar, aynı zamanda ve yine aynı sebeple, seksin de fiziksel bir kapasite olduğunu, zihinle, seçenekle ve değer sistemleriyle ilgili olmadığını düşünürler. Bedeninizin bir arzu yarattığına ve seçimi sizin yerinize yaptığına inanırlar. Demir cevheri kendiliğinden tren rayı hâline geliyormuş gibi. Aşkın gözü kördür, derler. Seks mantığa bağışıktır ve tüm filozoflarla alay eder, derler. Oysa aslında bir erkeğin cinsel seçimi, kendi temel inançlarının sonucu ve toplamıdır. Bana bir erkeğin neyi çekici bulduğunu söyleyin, ben de size o adamın hayat felsefesini anlatayım. Bana onun hangi kadınla yattığını gösterin, size o kişinin kendini nasıl değerlendirdiğini bir bir sayayım. Ona kendi benliğini silmenin bir sevap olduğuna dair ne saçmalıklar öğretilmiş olursa olsun, seks tüm eylemler içinde en derin bencillik içerenidir. O eylemi ancak ve yalnızca kendi zevki için yapacaktır. Bunu kendini silerek, bir iyilik, bir ihsan olarak yapmayı düşünebiliyor musunuz? Kendini alçaltarak yapılamaz, ancak kendi zevkiyle, arzulandığını ve arzulanmaya lâyık olduğunu bilerek yapılabilir. Ruhu çırılçıplaktır o anda. Tıpkı vücudu gibi. Kendi gerçek egosunu, değer standardı olarak kabul etmektedir. Ona çekici gelecek kadın, kendi en derin arzusunu yansıtan kadın olacaktır. O kadının teslim olması, ona bir kendine saygı duygusu yaşatacaktır ya da böyle olduğuna inanacaktır. Kendi değerinden emin olan ve bundan gurur duyan adam, bulabildiği en yüksek tip kadını isteyecektir. Beğeneceği kadın güçlü olacak, fethetmesi zor bir kadın olacaktır, çünkü ancak bir roman kahramanını fethettiği zaman bunu bir başarı sayabilecektir, beyinsiz bir sürtüğü fethetmeyi başarı saymayacaktır. Onun aradığı...Ne oldu?” Rearden’ın yüzündeki ifadeyi görmüştü. O ifadenin yoğunluğu, soyut bir tartışmanın hak edebileceğinden çok fazlaydı. “Devam et,” dedi Rearden. Sesi gergindi. “Onun aradığı, kendi değerini bulmak değil, kendi değerini ifade etmektir. Zihninin standartlarıyla bedeninin arzuları arasında hiçbir çelişki yoktur. Ama kendi değersizliğine inanan adam da en nefret ettiği kadın tipini cazip bulur, çünkü o kadın onun gizli benliğinin yansımasıdır. Kendisinin sahtekâr olduğu yolundaki objektif gerçekten o kadın sayesinde kurtulur. Kadın ona bir aylığına hayali bir değer kazandırır, o da kendi benliğini lanetleyen ahlâk sisteminden bir süre için kurtulmuş olur. Çoğu erkeğin kendi hayatını nasıl çirkin biçimde mahvettiğine bakın. Manevi felsefemiz dedikleri çelişkiler karmaşasına bakın. Biri diğerini getiriyor. Aşk bizim en yüce değerlerimize cevaptır...başka bir şey de olamaz. Bir erkek kendi değerlerini ve varoluş görüşünü yozlaştırırsa, aşkın zevk değil, kendini reddetme olduğunu savunmaya başlarsa, iyilik ve sevap denilen şeyin gurur değil, acıma, acı, zaaf ve fedakarlık olduğunu söyler, en soylu sevginin beğenmekle değil, sadakayla başladığını, değerlere cevap olarak değil, kusurlara cevap olarak doğduğunu söylerse, kendini ikiye bölmüş sayılır. Bedenine söz dinletemez. Seviyorum dediği kadının karşısında iktidarsızlığa düşer, bulabildiği en bayağı orospuya doğru kayar. Bedeni her zaman en derindeki inançlarının nihaî mantığını izleyecektir. Kusurların sevap olduğuna inanırsa, varoluşu kötü diye damgalamış sayılır, kendisinin ancak yozlaşmışlıklardan zevk almaya lâyık olduğuna inanır. Sevabı acıyla bağlamıştır, zevkin ancak günahlarda bulunabileceğini sanır. Bu sefer, bedeninin kötü arzuları olduğunu, zihninin bunları etkileyemediğini, seksin bir günah olduğunu, gerçek aşkın katıksız bir ruhsal duygu olduğunu haykırmaya başlar. Ondan sonra da, aşk neden bana yalnızca can sıkıntısı getiriyor, seks de yalnızca utanç getiriyor diye merak eder.” Rearden yavaşça, gözleri başka tarafa bakarak konuştu...yüksek sesle düşünmekte olduğunun farkında değildi. “En azından...öteki fikri hiçbir zaman kabullenmedim. Para kazanma konusunda hiçbir zaman suçluluk duymadım.” Francisco ilk iki kelimenin önemini gözden kaçırmıştı. Gülümsedi, hevesle konuştu: “İkisinin aynı şey olduğunu anlıyorsunuz, değil mi? Hayır, siz onların o hain inancını hiçbir şekilde kabul edemezsiniz. Böyle bir şeyi kendinize zorla uygulamak elinizden gelmez. Seksi kötü diye lânetlemeye kalksanız bile, yine de, isteğiniz dışında bile olsa, kendinizi doğru ahlâkî zemin üzerinde hareket eder bulursunuz. Tanıdığınız en yüksek kadını çekici bulursunuz. Bir roman kahramanını istersiniz. Kendinizden tiksinmek sizin için mümkün olmaz. Varoluşun kötü olduğuna ve sizin imkânsız bir evrene kapılmış çaresiz bir yaratık olduğunuza asla inanamazsınız. Siz hayatınızı, maddeyi zihninizin ihtiyacına göre biçimlendirmeye adamış birisiniz. Fiziksel eylemde ifade bulmamış bir fikrin değersiz bir sahtelik olduğunu, platonik aşkın da aynen öyle olduğunu bilen birisiniz. Bir fikrin güdümünde olmayan fiziksel eylem, nasıl sersemlerin kendini kandırma biçimiyse, kişinin değerler sisteminden kopuk bir seks de öyledir. İkisi de aynı konu ve siz de bunu biliyorsunuz. Kusursuz özsaygınız biliyor bunu. Tiksindiğiniz bir kadını arzulamak elinizden gelmez. Aşkın saflığını arzudan koparan insan, aşksız arzunun ahlâksızlığına da inebilen insandır. Ama çevrenize bakınca, çoğu insanın ikiye bölünmüş yaratıklar olduğunu, bir o yana, bir bu yana savrulup durduğunu görürsünüz. Bir kısmı, paradan, fabrikalardan, gökdelenlerden, kendi bedeninden nefret eden adamdır. Hayatın anlamı ve iyi bir insan olmanın gereği olarak, akıl almaz konularla ilgili tanımlanamayan duyguları ön plâna çıkarır. Umutsuzca çığlıklar atar, çünkü saygı duyduğu kadına karşı hiçbir şey hissedemiyorken, çirkefler içindeki yosmaya, karşı konulmaz bir ihtiras duymaktadır. İnsanların idealist dediği biridir o. Öbür yarı ise, herkesin pratik insan dediği kişidir. İlkelerden, soyutuklardan, sanattan, felsefeden, hattâ kendi aklından tiksinen adamdır.Maddesel objeler elde etmeyi, kendi varlığının en önemli amacı sayar. Bunların sebebini ya da kaynağını düşünme gereğine gülüp geçer. Bunların kendisine zevk vermesini bekler. Daha çoğunu elde ettikçe daha az zevk almaya başladığını görüp şaşırır. İşte, vaktini kadınları kovalamaya harcayan adam, o adamdır. Kendine yönelttiği üç kandırmacaya bir bakalım. Bir kere, özsaygı ihtiyacını kabullenmez, çünkü ahlâki değerler gibi kavramları küçümser. Ama beri yandan, kendini bir et parçası saymaktan ötürü, kendine büyük bir tiksintiyle bakmaktadır. Seksin kişisel değerlere saygının fiziksel ifadesi olduğunu kabullenmese de, aslında bunu bilmektedir. Bu nedenle, öyleymiş gibi davranarak, sebep sayılması gereken şeye ulaşma çabasına girer. Kendine saygıyı, ona teslim olan kadınlardan kazanmaya çalışır, ama seçtiği kadınların karakteri de, yargısı da, değer standardı da olmayan kimseler oluşunu görmezden gelir. Kendine yalnızca fiziksel zevk peşinde olduğunu söyler, oysa bu kadınlardan bir haftada, bazen bir gecede bıkar. Profesyonel fahişelerden tiksinir, temiz bakireleri baştan çıkardığına dair hayaller kurar. Bu onun hep aradığı, ama hiç bulamadığı başarıdır. Aklı olmayan bir vücudu fethetmekte ne şeref var ki? İşte sizin kadın avcınız böyle biri. Bu tarif bana uyuyor mu?”
Sayfa 236 - PegasusKitabı okudu
·
112 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.