Osman, uzaklara, çok uzaklara dalıp gitmişti. Bir yer vardı, özlediği, gitmek istediği, gidip geri dönmek istemediği bir yer vardı. Öyle bir yer ki, aşılmaz dağların arkasında, uzun, uzak mesafelerin en varılmazında, ulaşılmaz yıldızların ötesinde gibi kelimelerle anlatılamayacak kadar gidilmesi imkânsız bir yer. Özlemiyle yandığı, gitmek istediği, şu anda balkonda hayâlen seyrettiği yer, güzel hâtıralar, güzel günlerle dolu, çocukluğu, çocukluğunun geçtiği kasabaydı. Memleketinden uzakta, bir türlü alışamadığı, benimseyemediği gurbette, o hâtıraların hayâli ve hasretiyle dalıp gitmişti maziye karışmış o günlere.
Başlayıp yarım bıraktığım, tamamlanmayı bekleyenlerden.