Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

ZENGİNLİĞİ VEREN HAZRET-İ ALLAH’TIR
Abbâsî halifelerinden Harun Reşid (rah.), halka, ikram ve ihsan etmeyi seven birisi olduğundan medih ve sena edildikçe bazen “Benim kadar ihsanda bulunan bir padişah daha var mıdır?” gibi sözler söylermiş. O devirde çölde yaşayan göçebe Arap halkı, zaman zaman Bağdat şehrinin etrafında çadır kurup ticaret yapıp ihtiyaçlarını karşılarlardı. İşlerin hakikatlerine vâkıf olan vezirlerden birisi, Harun Reşid’i irşâd için onu, tebdil-i kıyafet ile göçebe çadırlarını görmeye götürmek istedi. Harun Reşid de bunu kabul etti. Beraberce gidip çok fakir bir şahsın çadırına uğradılar ve selam verdiler. Bu çadırın sahibi, şehre gitmiş ise de çadırda hanımı ve on yaşlarında bir de çocuğu vardı. Ailenin, bir sağmal keçiden başka bir şeyleri yoktu. Kadın, müsafirleri buyur edip bir köşeye oturttuktan sonra çocuğu için ayırdığı bir avuç un ile bir miktar sütü pişirerek onlara ikram etti. Ve dedi ki: “Müsafirimiz olmanızdan dolayı pek sevindim, fazla bir şey ikram edemedim, kusurumuza bakmamanızı rica ederim. Çadırımızdan da anlaşılacağı üzere beyim, bu kabilenin en fakiridir.” Harun Reşid, kadının gönlünün zenginliğine taaccüp ederek fevkalâde bir hayret ile ikram edilen süt bulamacını yedi. Sonra kalkıp gitmek istedi. Fakat kadın, “Ben, size lâyık bir şekilde ikramda bulunamadım, hiç olmazsa bir gün kadar müsafirim olun, akşam zevcime et tedarik ettirip size ikram edelim.” dedi. “Biz şehirliyiz, işlerimizi bırakıp husûsî olarak çadırlarınızı ziyarete gelmiştik. Bu kadar ikramınızdan da memnunuz, artık müsâade edin gidelim.” dedilerse de kadın, “Olsun, ben size et ikram etmeden göndermek istemiyorum.” dedi. Onların sözlerine kulak asmadan, sabah akşam sağarak sütü ile yetindikleri keçiyi kesti. Etin bir kısmını kebap yapıp ikram etti. Harun Reşid, kadının ikramından ve cömertliğinden fevkalâde hayrette kaldığından bir pusula (not) yazdı ve “Ben, size nispetle daha zenginim. Şu pusula ile çocuğu şehre gönderiniz. Beni bulsun. Hem ben memnun olurum hem de hizmetinizde bulunmak isterim.” deyip ayrıldı. Kadın, pusulayı aldı, pek de mühimsemeyerek bir tarafa bıraktı. Üzerinden beş on gün geçmişti. Bir gün, pusula hatırına gelip “Oğlum, şu kâğıdı al ve şehre var, orada okutup kâğıdı bırakmış olan zâtın ismini öğren, her neredeyse bul. Selâmımızı ilet, yine teşrif ederlerse memnun olacağımızı söyle.” dedi. Çocuk, pusulayı alarak şehre gitti. Çocuk, Bağdat’a varınca pusulanın padişah tarafından yazılmış olduğunu öğrenip saraya gitti. Verilen müsaade üzerine padişahın bulunduğu odaya girdi. Harun Reşid, namaz kılmış dua ediyordu. Çocuk, padişahın duasına kulak verdi. Padişahın, Allâhü Teâlâ’dan dünya ve âhirete dair bazı ihtiyaçlarını istediğini duydu. Çocuk, tam bir ihlas ile kalbinden, “Bu adam bile bizim gibi, Hazret-i Allâh’ın bir dilencisiymiş. Bundan ihsan beklemektense onun dahi avuç açıp ihsan istediği Zât-ı Kerîm’e avuç açıp ihsan istemek daha lâyıktır.” diyerek Harun Reşid’in haberi olmadan dönüp çadırına geldi. Pusulayı annesine verip hâdiseyi anlatınca, kadın da oğlunun yaptığını güzel görüp onu takdir etti. Çocuğun, Hazret-i Allâh’a kalben olan şu itimadı, onun ve ailesinin Harun Reşid’e muhtaç kalmayacakları bir mala sahip olmalarına sebep oldu. Çocuğa, gece rüyasında bir yer gösterilip “Burada define vardır.” denildi. Uyanıp orayı kazdıklarında, harcamakla bitip tükenmeyecek kadar büyük bir define buldular. Harun Reşid (rah.), kadının çocuğu göndermediğini ve zaten keçiyi de kestikleri için aç kalmış olabileceklerini düşünerek kalkıp veziri ile tekrar göçebe çadırlarını gezmeye çıktı. Fakat çadırı, eski yerinde bulamadı. Oradakilere aileyi sorunca, zengin olarak bütün kabilenin önüne geçtiklerini öğrendi. Sonra o çadırı buldu. İşin hakikatini öğrendi. Tevbe ve istiğfar edip bir daha ağzına gurur ve kibir ifade eden bir söz almadı.
··
83 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.