Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Profil
Yanar söner
"Müslüman olma bilinci ancak topluca (millet olarak) karşılaşılan fevkalade kritik anlarda bir dinamizm kazanıyor, sonra tekrar tuhaf bir uyuşukluğa bürünüyor. Sözünü ettiğim duruma, yakın geçmişten örnek olarak 1974 Kıbrıs harekatı esnasında gözlenen heyecanı zikredebilirim."
Senden duyduğum güzel oldu...
"İfrat ve tefrit arasında kalan başka sonsuz ihtimallerin mevcut bulunduğunu dikkatten kaçırmadan ve neyi amaçladığımızı kesin olarak hesaplayarak yaklaşımlarımız düzenlenmelidir."
Reklam
... De ki: “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu!” Doğrusu ancak akıl iz‘an sahipleri bunu anlar.
Sayfa 458 - Zümer 9 https://www.kuranvemeali.com/zumer-suresi/9-ayeti-meali
İşini fazla önemseyen Hırvat polis...
Kızın adı Kaja, oğlanınki Mihal. Otostopla Avrupa'yı dolaşıyorlarmış. Cahit Zarifoğlu gibi. Sen şimdi Cahit Zarifoğlu'nu bilmezsin. Türklerin en iyi şairlerinden biridir.
Kefenin cebi
"Ne odasını ne de eşyalarını mühürlediler çünkü bir, mirasçısı yoktu, iki ondan geriye çok az eşyası kalmıştı: bir demet kaz tüyü kalem, devlet malı on tane beyaz kağıt, üç çift çorap, pantolonundan kopmuş iki üç düğme ve okurun artık çok iyi bildiği eski paltosu."
Reklam
Sanki...
O günden sonra sanki varlığının eksik yanları tamamlanmış, sanki evlenmiş, sanki yanında başka biri varmış, sanki tek başına değilmiş de hoş bir hayat arkadaşı, bir kadın yaşam yolunu onunla birlikte yürümeye razı olmuş gibiydi ve bu hayat arkadaşı, eskimek bilmeyecek sağlam astarlı, astarla kumaşının arası kalın pamukla takviye edilmiş bir paltodan başkası değildi.
Sansar olunca normal, kedi olunca rahatsız hissedince durup düşündüm.
Sansar kürkü almadılar çünkü gerçekten pahalıydı; onun yerine dükkanda buldukları bir kedi kürkünü, uzaktan bakınca sansar kürkü sanabilecek kadar güzel bir kedi kürkünü seçtiler.
MİMAR SİNANΊΝ İZ BIRAKAN ESERLERİ
20 yaşındaki oğlu Şehzade Mehmet'in vefat etmesine çok üzülen Kanuni Sultan Süleyman Han, oğlunun ismine bir cami yaptırmak istemiş. Mimar Sinan'ı yanına çağırarak emri vermiş. Böylece 1544 yılında Şehzade Camii'nin yapımına başlanmış. 4 yılda tamamlanan bu muhteşem caminin avlusunda medrese, han, hamam ve hastane de varmış. Sinan, Şehzade Camii'ne "çıraklık eserim" demiş. Kanuni Sultan Süleyman Han, İstanbul'da, kıyamete kadar ayakta kalacak, adına yaraşır bir eser bırakmak istemiş. Bu yüzden Mimar Sinan'ı yanına çağırıp ihtişamlı bir külliye (içinde cami, medrese, kütüphane vs. bulunan yapılar bütünü) yapmasını istemiş. Böylece Mimar Sinan, "Gayret bizden, tevfik (başarı) Allah'tan!" diyerek kolları sıvamış. 13 Haziran 1550 tarihinde külliyenin baş tacı olacak Süleymaniye Camii'nin temelini atmış. 7 sene gibi kısa bir sürede, devrin en güzel binalarından birini ortaya çıkarmış. Süleymaniye Camii, günümüzde bile İstanbul'un Osmanlı'dan kalan en ihtişamlı camisidir. Sinan, bu cami için "kalfalık eserim" demiş. Sultan İkinci Selim Han, Mimar Sinan'dan kendi adına Edirne'de bir cami yapmasını istemiş. Bu caminin de o zamana kadar yapılan bütün camilerden büyük olmasını arzu etmiş. Mimar Sinan, 1568 yılında başlamış Selimiye'yi yapmaya. 7 senede tamamlamış inşaatı. Selimiye Camii, dünyanın en güzel camilerinden birisi olmuş. Mimar Sinan bu cami için de "ustalık eserim" demiş.
Her işinde sabırlı ol. Çünkü aceleci olmak, çabuk öfkelenmeye sebep olur. (Şit aleyhisselâm)
Reklam
DÜNYADAKİLERİN KABİRDEKİLERE HEDİYESİ
Ehlisünnet itikadında olan kimse, hayatta olan Müminlerin bağışladıkları dualar ve verdikleri sadakalardan vefat eden Müslümanların faydalandıklarına inanır. Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuşlardır: "Kimin ana ve babası Müslüman olarak ölürse onlar için dua etsin, Allâhü Teâlâ'nın onları bağışlamasını istesin." "Kabirdeki ölü, denizde boğulmak üzere iken yardım isteyen biri gibidir. Babasından, anasından, kardeşinden veya arkadaşından kendisine gelecek duayı bekler. Dualar kendine ulaşınca, dünya ve içindekilerin kendisinin olmasından daha çok sevinir." İbn-i Abbas radiyallahü anhümâ da şöyle buyurmuşlardır: "Bayram ve Receb-i Şerif ayının ilk cuması, senenin diğer cuma gece ve günleri, Aşure Günü ve Şaban-ı Şerif ayının on beşinci gecesi Müminlerin ölülerinin ruhları kabirlerinden çıkıp evlerinin kapılarında dururlar. Derler ki: 'Ey ev halkı! Bu gece bir lokma ekmek de olsa sadaka verin, bizlere merhamet etmiş olursunuz. Biz şimdi sadakanıza muhtacız. Eğer ev halkı sadaka vermezse, üzgün olarak kabirlerine dönerler."
HAKİKİ TEVBE NASIL OLUR?
Tâhâ Suresi'nin 82. Ayet-i Kerime'sinde (meâlen): "Ve şüphesiz ki ben, tevbe ve iman edenleri, salih amel işleyenleri, sonra da doğru yolda ölünceye kadar kararlı bir şekilde devam edenleri elbette çok affediciyimdir." buyurulmuştur. Müslüman bir kimse; Allâhü Teâlâ'ya tevbe etmeli, kalbiyle ona yönelmelidir. Allâhü Teâlâ, kulunun samimi olarak yaptığı tevbesini kabul eder. Tevbe, sözlükte dönmek demektir. Allahü Teâlâ'ya tevbe etmek demek ise Allâhü Teâlâ'ya yönelmek ve günahları terk etmektir. İbadet ve Allah'ın isteklerini yapmaya dönmek de bir tevbedir. Namaz kılmayan birinin namazlarını kılmaya başlaması tevbeye dahildir. İşlediği günahı devamlı işlemiş olsa bile o anda kesin olarak terk etmek, tevbedir. Daha önce işlemiş olduğu günahlardan pişmanlık duymak ve o günahlara bir daha dönmemeye kararlı olmak, tevbedir. İşlenmiş olan günah, eğer bir namazın terki ise muhakkak bunun tevbesi, işlenilen bu günaha pişman olmakla beraber, geçmiş olan namazları kaza etmektir. Oruç ve zekat gibi ibadetlerde de durum böyledir. Eğer günah; haksız yere başkasının malını almak gibi bir günah ise bunun tevbesi pişmanlıkla beraber malı aldığı kimseye geri vermek, artık bu günahı bir daha işlememeye yürekten karar vermektir.
İLİM TAHSİLİNİN FAZİLETİ
Şeyhülislâm İbn-i Kemâl rahimehullah, el-Münîre isimli risalesinde şöyle yazmıştır: Ehl-i iman olan kimsenin, ömrünü, kendisine fayda verecek olan ilimleri tahsile sarf etmesi icap eder. Kişiye en fayda verecek ilim, din ilmidir ki fıkıh, hadîs, tefsir gibi ilimlerdir. Dünya ve âhirette fayda veren bu din ilmini tahsilin faziletine dâir Allâh’ın
Ashâb-ı Bedir: SÂİB BİN OSMÂN BİN MAZ’ÛN (R.A.)
Muhâcirlerden ve Benî Cumah kabilesindendir. İlk Müslümanlardan olup babası Osman bin Maz’ûn ve amcaları Kudâme ve Abdullâh (r. anhüm) Hazretleriyle birlikte, ikinci kafile ile Habeşistan’a hicret edenlerdendir. Hicret’in ikinci senesi Rebîulevvel ayında yapılan Buvât Gazvesi’nde Peygamber Efendimiz (s.a.v.), onu Medîne-i Münevvere’de yerine vekîl olarak bırakmışlardı. Sâib (r.a.) Hazretleri, Bedir başta olmak üzere diğer bütün gazâlarda Peygamber Efendimizin (s.a.v.) maiyetinde bulunmuştur. 30 küsur yaşında iken Hicret’in 12. senesinde Hz. Ebûbekr’in (r.a.) hilâfeti zamanında meydana gelen Yemâme Harbi’nde şehit olmuştur.
PEYGAMBERLERİN MİRASI
Ebû Hüreyre radıyallâhü anh Hazretleri bir gün çarşıya çıkmıştı. Orada ticaretle meşgul olan bir topluluk gördü. Onlara: “Sizi buralarda görüyorum, hâlbuki mescitte Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem’in mirası paylaştırılıyor.” buyurdu. Oradakiler süratle mescide gittiler, biraz sonra geri dönerek: “Biz, orada taksîm edilen bir miras görmedik.” dediler. Ebû Hüreyre (r.a.) Hazretleri: “Ya ne gördünüz?” diye sorunca, “Biz, Kur’ân-ı Kerîm okuyan, Allâh’ı zikreden, ilim müzâkere eden bir topluluk gördük.” dediler. Bunun üzerine Ebû Hüreyre Hazretleri şöyle buyurdu: “İşte bunlar, Peygamber Efendimizin (s.a.v.) mirasıdır ki sizin dünyalık mallarınız gibi bir miras değildir. Bu miras, onun vârisleri arasında taksîm olunmaktadır.” Nitekim Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurmuşlardır ki: “Muhakkak hakîkî âlimler, peygamberlerin vârisleridir. Muhakkak peygamberler ne dinar ne de dirhem miras bıraktılar; onlar ancak ilim miras bıraktılar. Artık ondan (ilimden) kim alırsa, (o peygamber mirasından) elbette tam bir nasip sahibi olmuş olur.”
236 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.