Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

“Ülkücüler”, “Devrimciler”
1960 yılında, birlikte hareket ederek Demokrat Parti’nin çöküşünü sağlayan Türk gençliği, sonraki 6-7 yıl içinde, birbirini görmeye katlanamayan amansız düşmanlar gibi iki büyük parçaya bölünmüştü. Yetişme biçimleri, gelecek umutları ve tarihsel kökleri ayrı olmayan, aynı ulusun gençleri, akıldışı bir kinle donatılmış ve belki de başka hiçbir yerde görülmeyen bir şiddetle, birbirini kırmaya başlamışlardı. Ülkücü ve devrimci tanımlarıyla kutuplaşan genç insanlar; durmadan birbirine saldırıyor, vuruyor, kırıyor ve öldürüyordu. Giriştikleri aykırı eylemin yurt yararına olduğunu sanıyorlar, karşıtlarına ne denli zarar verdirirse ülkesine o denli yararlı olduğuna inanıyorlardı. Ancak, gerçek zararı gençleri birbirini hırpalayan Türkiye görüyor, geleceğini bağladığı genç aydınlarını, sonuçsuz ve sonsuz bir kavgada yitiriyordu. Ülkücüler saldırırken Türk insanını “Komünizm belâsından”, ülkeyi “Rus işgalinden” kurtardığına; devrimciler saldırırken de “faşizme ve ABD emperyalizmine” karşı yurtsever bir görev yerine getirdiğine inanıyordu. Bu açmaz, gerçekten ustalıkla hazırlanmış büyük bir oyundu. Devrimcilerin gerçekleştirdiği saldırı biçimi, üniversitelerde başlangıçta daha güçlü oldukları için ülkücüleri okula sokmamak ve eğitim haklarını elinden alarak, onları okulu bırakmaya zorlamaktı. “Devrimci” kesim içinde bu işe öncülük edenler incelenecek olursa, bunların bugün medya’da etkili yerlerde bulunan geçmişleri karışık işbirlikçiler olduğu görülecektir. Bunlar o dönemde, bir görevi yerine getirir gibi, ülkücüleri okula sokmama eylemlerini düzenleyen en hızlı “devrimciler”di.
Metin Aydoğan Yönetim Gelenekleri ve Türkler 2.Cilt sayfa 1005
·
11 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.