Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Asya Hunlarında her yılın mayıs ayı ortalarında atalara kurban sunulurdu. Atalara âit hatıraların kutlu sayılması, mezarlara yapılan tecavüzlerin ağır şekilde cezalandırılmasından da anlaşılıyor. Avrupa Hun tarihinde Attila'nın 2. Balkan seferinin (447) sebeplerinden biri olarak Hun hükümdar âilesi kabirlerinin Margos (Belgrad civarında Tuna üzerinde şehir-kale) piskoposu tarafından açılarak soyulması gösterilmektedir. M.Ö. 79 yılında benzer bir hâdise Hun hükümdarını Moğol Ohuanlarla savaşa sevk etmişti. Hunlar bakımından büyük hakaret sayılan bu harekete Asya'da Moğolları, Batıda misâlini gördüğümüz hırsız papası teşvik eden âdil de eski Türklerin, ölülerini silâhları, kıymetli eşyası, bazen ölen başbuğun altın ve gümüşle bezenmiş teçhizatlı atları ile ve kadınları süs eşyası ve mücevherleri ile birlikte gömmeleri idi. Çünkü Türkler öbür dünyada ikinci bir hayatın varlığına (âhiret) ve ruhların ebediliğine inanıyorlardı. Eski Türkçede (Gök-Türk, Uygur) ruh, can mânasında «tin» kelimesi kullanılıyordu. Bu, aynı zamanda «nefes» demekti. Ölümü nefesin kesilmesi, ruhun bedenden çıkıp uçması şeklinde tasavvur ediyorlar, böylece bazen «öldü» yerine «uçtu» diyorlardı⁷³. Ruhları öbür dünyaya göçen ataların orada rahatsız edilmemeleri, iyi yaşamaları lâzımdı. Ayrıca ataların tasvirlerinin yapılıp saklandığına dair kayıtlar da görülmektedir.
Sayfa 46 - Kültür Bakanlığı YayınlarıKitabı okudu
·
38 görüntüleme
Poyraz Ayrıç okurunun profil resmi
73 - Meselâ, Kül-Tegin, doğu, str, 16. W. Barthold, bu Türkçe tâbire dayanarak eski Türklerin itikadında insanın öldükten sonra kuş yahut böcek suretine tenasúh (transmigration) ettiği yolunda bir inanışın var olduğu sonucunu çıkarmakta ve şöyle demektedir: «Batı Türklerinde, hattâ İslâmiyeti kabülden sonra bile «öldü» yerine «şunkar boldı» yani «şahin oldu» ibaresi kullanılıyordu» (Dersler, s. 14 vd.). Halbuki, burada tenâsuh değil, sadece ruhun bedenden ayrılması bahis konusu ol- duğu gibi, «şunkar boldı» deyimindeki şunkar kelimesinin Farsça olduğu üzerine dikkati çeken R. Giraud tarafından, 8. yüzyıl Türklerinde henüz mevcut olmayan bir güney tesirini ortaya koymaktadır. (L'Emp. d. Tures célestes, s. 110). Diğer taraftan Türklerde görülen şekilde ruh'un «nefes» olarak tasavvur edilmesi de bir umumilik göstermektedir. Meselâ, Fransızcada ruh (esprit) kelimesi lâtince spiritus (=nefes almak) dan gelir. İngilizeede aynı manâda soul veya spirit kelimesi vardır. Eski Yunancada psukhe (psyche = ruh) üflemek demektir. Farsçada ruh=revân dırki, yürümekle ve rüzgârla ilgilidir. Ruh Arapçada da yine rüzgár ile ilgili olarak rih'den türemiştir. (Bk. M. Taplamacıoğlu, aynı eser, s. 100).
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.