Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Vassaf'ın"ın tarihçilik anlayışı daha çok Ata Melik Cüveyni'nin anlayışına da­yanmaktaydı. Vassaf kendisi de Cüveyni'yi takdir ettiğini ve kendine onu rehber aldığını da ifade etmektedir. Hatta burada Cüveyni'yi ve onun eserini överken bir beyit ile "daha bin kitap yazsam ben o buluta nazaran ancak bir damlayım," demiştir. Buradan da Vassaf'ın Cüveyni'yi ne kadar önemsediği anlaşılmaktadır. Kendisinin önünü açan Reşidüddin hakkında ise bu tarz bir övgüye eserinde rastlanılmamaktadır. Bu tarihçilik anlayışında Cüveyni'nin çizgisini takip etmesiyle açıklanabilir. Vassaf, eserini oluştururken Cüvey­ni'nin bıraktığı tarih olan 655/1257 olaylarından anlatmaya başlamaktadır. Zaten eserinin girişinde de bu eserini Ata Melik Cüveyni'ye zeyl olarak yazdı­ğını belirtmektedir. Arazilerin pay edilmesi ve Asırların geri sürülmesi manasına gelen Tecziyet el-Emsiir ve Tezciyet el-A'siir isimli eserini Cüveyni'nin tarihine bir zeyl olarak kaleme almıştır. Bu eserini otuz dört yaşındayken 697 /1298 yılın­da yazmaya başlayan Vassaf, eserini kademe kademe tamamlamıştı. Moğol­ların İran ve Türkistan'daki faaliyetlerinden bahsettiği kısımları 702/ 1303 tarihinde tamamladı. Bu tarihte eserini Şam seferine çıkan ve Fırat kıyısın­da mola veren Sultan Gazan Han'a takdim etti. Eserinin ikinci kısmını ise 712/1312 yılında Sultaniye'de Olcaytu Han'a takdim etti. Bu takdim sıra­sında Olcaytu Han tarafından kendisine "Vassaf el-Hazra" unvanı verildi. Abdullah bin Fazlululah'ın Vassaf olarak anılma süreci de böylece başlamak­taydı Vassaf peyder pey yazdığı eserine en son aşamada da 728/1328 yılına kadar geçen sürede İlhanlılarda yaşanan siyasal olayları ekledi. Böylelikle eser Ebu Sa'id Bahadır Han devrinin ortalarına kadar getirilmiş oldu. Bu haliyle beş cilde tamamlanan eser ilim çevrelerinde Tecziyet el-emsiir, Tiirih-i Vassaf ola­rak anılmaya başlandı.Tarih-i Vassaf'ta ilk olarak İran ve çevresinde kurulan devletlerden söz edilmektedir. Sonrasında Mısır, Şam ve Hint bölgelerinde geçen olaylara da değinir. Tarih-i Vassaf'ın dördüncü cildinde ise Cüveyni'den alıntılarla Ha­rezmşahlar devleti, Moğolların ortaya çıkışı hakkında bilgiler verilmektedir. İyi bir edebiyatçı ve münşi olan Vassaf'ın eseri edebi açıdan anlaşılması ol­dukça zor bir üsluba sahiptir. İnşa sanatının zirve örneklerinden kabul edilen bir eser olan Tarih-i Vassaf zor anlaşıldığı gibi okuyanları da kendine hayran bırakmaktadır. Vassaf'tan çok sonralan yaşamış bir hükümdar olan Yavuz Sultan Selim'in Tarih-i Vassaf'ın üslubunu ve belagatini beğendiği bilinen bir tarihi gerçekliktir. Vassaf, divanda çalışan bir bürokrat olması sebebi ile devlet arşivlerinden, yarlıklardan ve her türlü resmi yazışmadan haberdar bir kişiydi. Bu özelliği ile Vassaf'ın tarihi birinci el resmi kaynaklardan bes­lenen orijinal bir tarih olma özelliğine de sahiptir. Yine onun bir bürokrat olmasına karşın taşra gücünü temsil eden taşra aristokrasisine mensup ol­ması da eserinin kritik değerini arttırmıştır. Eleştirel ve muhalif bakışı ile sistemin bozukluklarını yolunda gitmeyen işleri yansıtan bir kaynak olma özelliğine sahiptir. Vassaf'ın eserinde tarafsız bir dil kullandığı da anlaşılmak­tadır. Moğolların tarihini yazarken bazı yerlerde onları övdüğü bazı yerlerde de sert bir dille eleştirdiği görülmektedir. Özellikle istila sürecini aktarırken Moğol yöneticiler için çok sık merhametsiz ve adaletsiz sıfatlarlını kullandığı görülmektedir. Tarih-i Vassaf, devrinin ilim çevrelerince akıcı olmamakla ve ağır bir dile sahip olmakla eleştirilmiştir. O kadar ki Olcaytu eserin bazı bö­lümlerini anlamamış ve Vassaf'a sesli olarak okutmuştur. Fakat bu eserin bir kusuru değil Vassaf'ın bilinçli tercihidir. Çünkü o eserinde belagatini gös­termek istemiştir. Bu isteği ve amacını da eserinin başında ifade etmiştir. Tarih-i Vassaf oldukça ağır bir üslup ile yazıldığından ötürü sonraki yıllarda çok defalar şerh edilmek durumunda kalmıştır. Bunların başında Nazmi-zade Hüseyin Murtaza gelir. Nazmi-zade esere iki şerh yazmıştır. Bunlardan birin­cisi Lügat-ı Müşkilat-ı Vassaf adını taşır. İkincisi Şerh-i Tarfh-i Vassaf'tır. Birinci eser kitabın lügatçesidir. Arapça-Farsça kelimelerin izahlarını verir. Her iki eser günümüze kadar ulaşmıştır. Nazmf-zade'nin üçüncü eseri Terceme-i Tarih­i Vassaf, dördüncüsü Zeyl-i Nazmf-zade'dir. Bundan başka Ebu Bekr b. Rüstem el-Şirvanî, Nailf Ahmed Efendi, İbrahim Hanif, Ahmed Vasıf. Mehmed Arif, Nushf-zade esere lügat ve şerhler yazmışlardır. Tarfh-i Vassaf 1269/1856'da ve 1338 şemsî yılında iki defa Tahran'da ba­sılmıştır. Hammer birinci cildini Almanca tercümesiyle beraber 1856 yılında Viyana'da neşretmiştir. Daha sonra Abdülmuhammed Ayet! eseri sadeleşti­rerek, Tahrir-i Târîh-i Vassaf adıyla 1346 hicri-şemsi yılında Tahran'da yayınlamıştır. Bu arada, Hüdabende Olcaytu'ya ithaf edilen Risdle-i ahlak el-saltana adlı bir eser vardır. Bu eser de Vassaf'a isnat edilir. İlhanlı tarihçiliğinin ve kültür dünyasının iz bırakmış önemli simalarından olan Vassaf, 734/1334 yılında ölmüştür. Ardında kıymetli ve dili dolayısıyla da bir o kadar tartışmalı bir eser bırakmıştır. Eser resmi evraklara dayandığı için oldukça güvenilir bir eserdir. Muhalif bir söylemi de barındırdığı içinde kritik okumalar için olduk­ça önem taşımaktadır. Eser, tam da Gazan Han döneminde yaşanan merkezi­leşme ve değişimi bu sürecin karşıtı bir söylemle kaleme aldığı için yaşanan tepkileri anlamak ve eleştirel değerlendirmeleri görme imkanı tanıdığından ayrıca değerlidir. Eseri tartışmalı kılan ise üslubu olmuştur. Eser ağır ve zor üslubu ile ilim çevrelerinin tepkisini çekmiştir. Eserin zor bir dili olduğu ve kısımlarının birbirinden kopuk parçalardan oluştuğu söylenmektedir. Eser hakkında en acımasız eleştirileri İlhanlı tarihçiliği hakkında ilk ve belki de en kapsamlı araştırmaları yapan Edward Browne yapmıştır. Browne çalışmasın­da Vassaf'ın eserinin birbirini tamamlamayan parçalardan oluştuğunu ileri sürmektedir. Bu aslında anlaşılabilir bir durumdur. Çünkü Vassaf eserini üç ayrı dönemde ve birbirinden ayrı koşullar altında yazmıştır. Bu özelliği de ister istemez bir yazım bütünlüğünün sağlanmasını engellemiştir. Burada müellife bir kusur bulmak çok da yerinde gözükmemektedir. Yine Browne, Vassaf'ın eserinin anlaşılmaz ve istifade edilmez olmasından bahsetmiştir. Bu durum ise yukarıda da belirtildiği gibi Vassaf'ın bilinçli bir tercihiydi. İyi bir inşa sanatı ustası olan Vassaf bunu eserine de yansıtmak istemişti. Devrin tarih kitaplarında görülmeyen bu ağır ve sanatlı üslup ister istemez eseri di­ğer kitaplardan ayırmıştır. Bunu bir kusur olarak değil de bir farklılık ve üslup zenginliği olarak görmek daha doğru olacaktır.
·
42 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.