Terapi seansıyla olabildiğince sekteye uğratılmaması gereken yüklü bir programa “sıkıştırılmış” randevular bilinçaltıyla karşılaşmanın şokunu zora sokuyor. Analizin, “dayanmayı” sağlayan gündelik konforu bozmamak adına yalnızca “durumu saptama” arzusuna dönüşmesi hiç de şaşırtıcı değil. Serbest çağrışım için artık zaman yok, düşler için artık zaman yok.
Çünkü bizler ezildik. Ve acılarımız da zamanla alakalı. Aslında büyük bir “zaman açlığı” çekiyoruz.