Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Bir zamanlar Basra vilayetinin halkı İbrahim-i Edhem hazretlerine müracaat ederek dualarının kabul olunmadığından şikayet etmişler. "Halbuki Cenâb-ı Hakk'ın duaların kabul olunacağına dair sözü vardır." demişler. İbrahim-i Edhem hazretleri cevaben şöyle buyurmuşlar: "On şeyden dolayı sizin kalpleriniz ölmüştür. Tabiatiyle dualarınız kabul olunmaz. "Birincisi; قُلْتُمْ: عَرَفْتُمُ اللَّهَ فَلَمْ تُؤَدُّوا حَقَّهُ. Siz Allah'ı biliyoruz." diyorsunuz da onun haklarını hiç de edâ etmiyorsunuz. İbadet ve taat etmiyorsunuz. "İkincisi; قَرَأْتُمُ الْقُرْآنَ، فَلَمْ تَعْمَلُوا بِهِ "Sizler Kur'an okuyorsunuz fakat Kur'an ile amel etmiyorsunuz." Kur'an'ın emirlerine ve nehiylerine riayet etmiyorsunuz. Bir kısmınız namaz kılsa da oruç tutsa da yalan söylemekten, mallarınızı fahiş fiyatla satmaktan, haramlara bakmaktan, haram şeyleri dinlemekten, kadınla rınızı ve kızlarınızı çıplak gezdirmenizden, grybetten, şehvetten, şöhret ten, gadabtan, hasedden, kin gütmekten; ana baba, komşu, dost, insan ve hayvan haklarına riayetsizliğinizden ve bunun benzeri günahlardan kaçmadığınızdan, elbette duanız makbul olmaz. "Üçüncüsü; ادَّعَيْتُمْ حُبَّ الرَّسُولِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، فَلَمْ تَعْمَلُوا بِسُنَّتِهِ. "Sizler 'Biz Resûlullah'ı seviyoruz." dersiniz de sünnet-i Resûlullah ile hiç de amel etmezsiniz." Ne sakalınız var ne bıyığınız! Tabi sünnet yalnız sakal ve bıyık ile değil. Birçok sünnetler var ki hiçbirisini yapmıyorsunuz. Mesela yatarken abdestli ve namazlı yatmak, geceleri kalkıp namaz kılmak, pazartesi perşembe günleri ve ayın 13, 14, 15. günleri oruç tutmak, fukarâ ve muhtaçları gözetmek, yemek yerken yerde yemek, bir kap yemek, evvela tuz ile başlamak, daima sağ eliyle yemek, oturup sağ ayağını dikmek, karnını doyurmadan daha iştahı var- ken kalkmak, acıkmadıkça yememek, günde bir veya iki defa yemek ve sair şeylere dikkat etmiyorsunuz. Hele "selam" yerine "günaydın" demek hiç olur mu? Selam vermek sünnet, almak da farzdır. Hem selam vermek; kardeşine Hakk'tan sela- met istemektir, âfiyet istemektir. Dert, bela ve musibetlerden halas ol- masını istemektir. Bu da ne büyük bir iltifattır. Hiç "günaydın" demeye benzer mi? Elbette bunlar yapılmayınca dualar da kabul olunmaz. "Dördüncüsü; قُلْتُمْ إِنَّ الشَّيْطَانَ عَدُوُّكُمْ، فَوَافَقْتُمُوهُ. "Şeytan düşmanınızdır. Bunu bildiğiniz halde ona uymaktan vazgeçmiyorsunuz." Nefsinin ve şeytan aleyhillâne'nin arzularına uyan; kahvehane, ga- zino, sinema, tiyatro ve plajlarda çeşit çeşit rezaletleri işleyen, bir de radyo televizyon gibi ömrü mahveden oyunlara iltifat eden kimsenin du. ası kabul olunur mu, ne dersiniz? Sen ömrün ne demek olduğunu hiç bilmiyorsun! İnsanın yüzbinlerce lirası, serveti, malı kaybolsa Cenâb-ı Hakk'ın izniyle yine telafisi mümkündür. Fakat boşa harcanan bir ömrün bir dakikasını bile telafi etmek mümkün müdür? Biraz düşünürseniz elbette bulursunuz. Bu kıymetli, paha biçilmez ömrü boşa geçirdiğinize çok pişman olursunuz fakat ne çare ki bir daha ele geçmesi mümkün değildir. Binâenaleyh, ey aziz kardeşim! Sen bu ömrü boşa geçirmemek için gayret et ve boşa geçirdiğin günler için ağlayıp sızlamaya bak. İnşaallah sonu selamet olur. "Beşincisi; قُلْتُمْ: إِنَّكُمْ مُشْتَاقُونَ إِلَى الْجَنَّةِ، فَلَمْ تَعْمَلُوا لَهَا. "Cennete müştak ve âşıkız." diyorsunuz da cennete girmeye lâyık olmaya, onu hak etmeye ve kazanmaya çalışmıyorsunuz." Cennete girmek kolay bir şey değildir. Cennetteki köşkler saraylar, bağlar bahçeler hep burada yapacağımız salih ameller neticesinde olacaktır. Bir taraftan salih ameller yapmak bir taraftan da günahlardan korunup kaçınmak lazımdır ki salih ameller boşa gitmesin. Evi yapmak kolay bir şey değildir fakat bazen bir kibrit bile onun yanıp yok olmasına yetip artar. Günahlar da tıpkı bir kibrit gibidir. Cenâb-ı Hakk cümlemizin amellerini mahvolmaktan korusun. Âmîn! "Altıncısı; قلم: إِنَّكُمْ تَقَافُونَ النَّارَ، فَلَمْ تَهْرُبُوا مِنْهَا. Siz "Cehennemden korkuyoruz." diyorsunuz fakat onun ateşinden hiç de kaçındığınız yok," Haramdan ve onun azabından korkan insan hem ibadetine devam eder hem de azabı gerektirecek günahlardan kaçar ve sakınır. Yalnız cehennemden korkmak veya onun azabından korkmak yeterli değildir. Bu ancak duygusuz insanların hâlidir. Halbuki insan Hakk sübhanehû ve teâla hazretlerinin darılmasından, gadabından ve hatta O'ndan uzak kalmaktan, feyzinin kesilmesinden, rahmetinden mahrum olmaktan çekinir de son derece edebe riayetle hareket etmeye dikkat eder. İnsan için aslolan cehennemden ve onun ateşinden değil, Hakk sübhânehû ve teâla hazretlerinden korkmasıdır. Zira cehennem mahlûktur. Ne kadar yakıcı olursa olsun mahlūktan değil Hâlık'tan korkmak lazımdır. Cenab-ı Hakk celle ve alâ gönüllerimize kendi korkusunu versin. "Allah'tan korkmayandan kork!" derler ya pek doğrudur. "Yedincisi; قُلْتُمْ : إِنَّ الْمَوْتَ حَقٌّ ، فَلَمْ تَسْتَعِدُّوا لَهُ. "Hepiniz; 'Ölüm haktır.' der de ölüm için hiçbir hazırlık yapmazsınız." Hazırlık; kefen veya cenaze parası değil belki âhiretin ebedi olduğunu idrak edip Hakk celle ve alâ'nın rızasını kazanacak say ü gayrettir. Bu ise dil ile söylemekle olmaz. Belki tam, kâmil, olgun bir müslüman olmak yani Hakk'ın istediği ve razı olduğu bir şekilde Kur'ân-ı Azîmüşşân'ın bütün emirlerine harfiyen riayet edip Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem'in de sünnet-i seniyyelerine tamamıyla uymakla ancak mümkündür. Bunu da sakın kolay bir şey sanma. Çok dikkatli, çok gayretli olmak lâzımdır. Eğer Allahu Teâlâ hazretleri tevfikini refik ederse, yardımını bize yoldaş ederse o zaman her şey kolay olur, vesselam. "Sekizincisi; اشْتَغَلْتُمْ بِعُيُوبِ النَّاسِ، وَتَرَكْتُمْ عُيُوبَكُمْ "İnsanların ayıplarıyla meşgul olursunuz da kendi ayıplarınızı terk edip onları düzeltmeye çalışmazsınız." Bugün bu, pek mühim bir dert, bir musibet hatta bir felaket ki emsali bulunmaz. Hepimizin dünya kadar ayıbı, günahı, kusuru, hatası, nok- sanlığı var da bunların hiçbirisinin düzeltilmesine, yok edilmesine çalışmayız. Bütün gayretimizle kardeşlerimizin ayıplarını, kusurlarını açığa çıkarmaya çalışırız. Bununla da kalmayıp özel olarak bir sürü iftira ve yalanlar tertip ederiz, düzenleriz. Bunlar hep görülegelmekte olan şeylerdir. İnsanı küçülten bu huylar maalesef birbirimizin yüzüne bile bakmaya imkân bırakmamaktadır. Bu hal Müslümanlığa değil insanlığa bile aykırıdır. Hakiki bir müslüman bu gibi adiliklere katiyen tenezzül etmez. Bu durum insanlıkla da hiç bağdaşmaz. Müslümanlık, insanlığın en üstün noktasıdır. İnsanlıkta kemale ulaşan bir kimse, mecburen iman ve İslamiyet ile şereflenir. Biz hem "müslümanız" deriz hem "kardeşiz" deriz ama şu yaptığımız çirkin hareketleri, emin olunuz deliler bile yapmaz. Bu gibi hareketlere tenezzül edenler hakiki Müslümanlıktan çok uzaktırlar. Yalnız "Biz de müslümanız." diye hem kendilerini aldatırlar hem başkalarını... Cenâb-ı Hakk cümlemizi bu gibi sahtekâr insanların şerlerinden korusun. Âmîn. Bu gibi insanların bulunduğu cemiyetler ilâhî rahmetten mahrum olur. Burada grybet, koğuculuk ve laf taşımak demek olan nemmamlık gibi kötü huylar da mevcuttur. Musa aleyhisselam zamanında kıtlık olmuş. Yağmur duasına çıkmışlar, fayda etmemiş. Cenâb-ı Hakk Musa aleyhisselam'a; "İçinizde nemmam var, laf götürüp getirenler var. Onları içinizden çıkarın da öyle dua edin." buyurmuş. Gıybet de en büyük günahlardandır. Müslümanlık bizi birbirimize kardeş etmiş; öyle olunca biz birbirimizi candan sevmekle mükellefiz. Müslümanlar bir ceset gibidir, bir bina gibidir; bütün âzâlar birbirinin yardımcısıdır. Binalar da öyle birbirlerine kenetlenmiştir ki katiyen birbirinden ayrılmaz. Öyleyse ey müslüman kardeş! Sen de kardeşine öylece sarıl. Eski Hıristiyanlıktan bize geçen kötü huyların başında hasedle gadab gelmektedir. Hased sevapları yok eder, gadab da dini yok eder. Herkes cennete girmeye hevesli ve âşıktır fakat iman sahibi olmadık ça hiçbir kimse cennete giremeyecektir. Birbirlerini sevmeyen kimseler de hakiki iman sahibi olamazlar. Şimdi bizim hangi hareketimizin Müslümanlığa uyduğunu görmek mümkündür? Namaz kılarız, oruç da tutarız. Belki hacca da gitmişizdir fakat müslüman kardeşlerimizin aleyhinde bilir bilmez konuştuğumuz sözleri de hiç kâle almayız. İcabında kendimizi haklı çıkarmaya da çalışırız. Mehmed Akif'in dediği gibi; "Müslümanlık galiba göklerdedir." İnsanlar bu dünyada ancak Allah celle ve ala'yı tanımak ve O'nu zikredip ibadet ve taatini yapmak, emirlerini tutmak ve yasaklarından kaçmak suretiyle dindar olur. Dünya bir geçittir; buradan gidenlerin sayısını bilmek bile mümkün değildir. Hepimiz buranın misafiriyiz. Asıl vatanımız âhirettir; ya cennet veya cehennemdir. Bizim burada cehennemi değil cenneti kazanmaya çalışmamız lazım gelirken maalesef dünyanın çok çabuk geçen hayatına, zevkine, saltanatına aldanıp kardeşler arasında hiç istenmeyen çekişmeler, nizalar, kavga ve gürültüler, birbirlerinin aleyhinde görülmedik şekilde iftiralar, propagandalar yapılmaktadır. Bunun da ne kadar çirkin bir şey olduğunu çok acı bir şekilde görmekteyiz. Bunların yegâne sebebi imansızlıktır, âhiret mesuliyetinden korkmamaktır. Daha doğrusu âhirete imanı olmadığının alâmetidir. Cenâb-ı Mevlâ cümlemizi razı olmadığı bütün yanlış hareketlerimiz- den emin ve muhafaza eylesin. Bizlere de tam kâmil bir insanlık, İslâm- lık ve İslâmca yaşama imkânlarını bahşeylesin. Âmîn! Bi-hürmeti seyyidi'l-mürselin. "Dokuzuncusu; أَكَلْتُمْ نِعْمَةَ اللَّهِ ، فَلَمْ تَشْكُرُوهُ. "Allah'ın nimetlerini yersiniz fakat o nimetler için Allah'a şükretmezsiniz." Bu da bizim umumi derdimiz ve kusurumuzdur. Mālumdur ki nimeti verene karşı şükretmeyi yani teşekkürü borç biliriz. Fakat asıl nimetleri verenin Hz. Allah olduğunu bilmemek mümkün müdür? Bize yapılan ufak bir yardımı, bir iyiliği ömür boyunca unutmaz, o iyilik eden kimseye dai. ma teşekkür etmeyi vazife sayarız da bizi doğuran analarımıza karşı çok kusurlu oluruz. Asıl hayatı; canı, fikri, kemali, kuvvet ve kudreti, ilmi, görüp işitmeyi, bütün duygularımızı veren Allahu Teâlâ'ya karşı borcumuz yokmuş gibi bir şükür bile aklımıza gelmemektedir. Şükür mâlum olduğu gibi ancak Allahu Teâlâ'nın emirlerine sarılarak mümkün olur. Bu şükürler yapıldığı müddetçe nimetlerin daima artacağı ve bu sebeple saadet ve selamete erişileceği de mâlumdur. Aksi takdirde ise nimetler elden gider ve dolayısıyla saadet ve selametten de mahrum kalınır. "Onuncusu; دَفَنْتُمْ مَوْتَاكُمْ، وَلَمْ تَعْتَبِرُوا بِهِمْ، فَكَيْفَ يُسْتَجَابُ لَكُمْ؟ "Ölülerinizi defnediyorsunuz da hiç ibret almıyorsunuz? Sizin dualarınız nasıl kabul olunur?" Mevtalarınızı; eş ve dostlarınızı hatta ana ve babalarınızdan ölenleri kendi ellerinizle mezara koyup sonra gelip mirasını taksim edip bazen de kavgalarla neticelenen bu halden hiç kimse ibret almamaktadır. İnsan, bugün ölenin mirası taksim olunurken yarın da kendi mirasının taksim olunacağını hiç de hesap edememektedir. Ölüm aslında insanın Mevlâ'sına kavuşacağı ilk merhale ve noktadır. İyiliklerle, iman ile ve salih amel ile âhirete göçen insanların durağı mezar değil cennettir. Mezar ise o cennetin ilk kapısıdır. Bununla birlikte cehennemin de kapısı orasıdır. İmansız gidenler ve imana karşı hare- ketlerle âhirete göçenlerin yerinin ise cehennem olacağında hiç şüphe yoktur. Binâenaleyh mü'minin asıl karargahı âhirettir. Orada iki yer vardır: Birisine "cennet" birisine "cehennem" derler. İman ehlinin yerinin cennet; küfür ehlinin yani imansızların yerinin de cehennem olduğunu bilmek gerekir. Bu yerler işte şu içinde bulunduğumuz dünyada kazanılır. Dünya; saadet, selamet ve ebedi nimetlerin kazanılacağı imtihan yeridir. İster iman eder ve imanın gereğince amel eder, cenneti kazanırsın ister imansız ve küfür içinde yaşar, sonra da cehennemi kazanırsın. "Mezar ya cennet bahçelerinden bir bahçe veya cehennem çukurlarından bir çukurdur." Buna göre hareketlerimizi tanzim edebilmeye alışmak elbette en mühim ve en evvel vazifelerimizdendir. Dünyaya, dünyaya olan ihtiyacımız kadar çalışmak; âhirete de âhirete olan ihtiyacımız kadar çalışmak gerekir. Dünya fâni, âhiret ise bâkidir. Cenâb-ı Hakk cümlemizi iyi düşünen, hak ve hakikati görebilen ve ona uyan, batılı da batıl bilip ona uymamak suretiyle Hakk'ın koruyucusu ve savunucusu ve kendisinin de razı olacağı kullarından eylesin. Âmîn!
Sayfa 46 - Server yayınları (1.cilt)Kitabı okuyor
·
192 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.