Vigdis Hjorth hayatın en uç noktalarında duran önemli ama bir o kadar birey tarafından dikkat çekmeyen konuları bu kitabında ağırlıklı bir şekilde yüzümüze vuruyor, insanın kendi ekseni etrafında şekillenen hipnotik heykeller dünyasında ki yaşamsal sebeplerin insana nasıl sıkıntılar verdiğini, insan bunları dışarıya her ne kadar yansıtmasa da, içini nasıl kemirdiğini ve düşünceleriyle bunları nasıl yönettiğini güzel bir dille ifade ediyor.
Birey'in sosyal ve kurumsal ilişkileri arasında olan ince çizgileri istemsizce zedelediğinde ortaya ne denli bireysel problemler çıkabileceğini konu alıyor.
Norveçli yazarın anlatım dili gerçekten hoşuma gitti, günlük dilinde yazılmış olan romanlar bana biraz tıknaz ve avam gelirdi, sürükleyicilik bakımından okuyucu ile arasında bir duvar olurdu benim nezlimde,
Vigdis Hjorth bunu başarılı bir şekilde önlemiş ve kitabın çoğunluk kısmında insanın kendine ait bir hayatının da olduğunu her ne kadar içinde birden fazla bedenin de yaşadığı gerçeğini değiştiremese de, bu tür hayatsal değerlere karşı insanın tümüyle ruhuna ait olmasını olgusal bir çerçeve de bizlere anlatıyor.
Fazla uzun bir incelemenin bir anlam taşımadığına inanarak, kitabı güzel bulduğumu söylemek isterim. Okuyacak insanlara tavsiye ederim. Bu yüzyılda yaşayan her insanın kendi gibi olan hayatlarla tanışması gerek; uzun lafın kısası herkese tavsiye ederim.
Teşekkürler..