Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

224 syf.
9/10 puan verdi
·
16 günde okudu
Dava
Kitabı bitirdiğim gece uyuyamadım. Son iki bölümü tekrar tekrar okudum, internette analizler araştırarak anlamaya çalıştım, bütün gece kitabın üzerine düşündüm. Normalde inceleme girmiyorum ama bu incelemeyi ileride kendim için bırakıyorum, çünkü bu kitaba kesinlikle tekrar döneceğim. Ayrıca internetteki analizler beni tam olarak tatmin etmediğinden kendi düşüncelerimi bırakmak istedim. Kitap hakkında herkesin farklı düşünceleri olması da çok güzel ve bence kitabı ölümsüz kılıyor. (SPOILER) -Beklentilerim: Kafka’yı merak ettiğim ve konusu ilgimi çektiği için okudum kitabı. Hukukla ilgili metaforlar ve derin bir kurgu beklentisiyle başladım kitaba, ancak kitap gittikçe soyutlaştı, kafkaesk öğeler ve grotesk içinde fever dream gibi bir şeye dönüştü. Kitabın varoluşla ilgili olabileceğini hiç ama hiç düşünmemiştim, sanırım bu yüzden çok etkilendim. Bir bakıma kendimi Sartre’nin Bulantı’sını okuyor gibi hissettim, kesinlikle daha kolay okunuyor ama çok daha karanlık. -Anlamlandırma çabam: Kafka’nın Babaya Mektuplar’ını yeni bitirip hayatıyla ilgili derin bir araştırmaya girdikten sonra okumam sayesinde kitapta onunla ilgili o kadar çok şey görebildim ki. Ve kitapta bir şeyleri kavrayabildiğimi, ölü bir okuma yapmadığımı düşünüyordum. Hala düşünüyorum, ama Kafka bir noktada insanı tıkayan bir yazar, Katedral bölümüne gelip “Before The Law” kısmını okumamla kafam allak bullak oldu. O kısmı bir türlü kafama oturtamadım. Bu kısımdan sonraki son bölüm ve ani ölümle de neye uğradığımı şaşırdım. Araştırmalarım: Kitapla ilgili o kadar çok analiz aradım ki, bazılarının yorumlarını kendime uydurabildim ama bazıları çok uzak geldi. Bence bürokrasi ve hukuk sisteminin yozlaşması yorumu çıkarmak yanlış bu kitaptan, Kafka’nın hukuk ve mahkeme yoluyla K’nın hayatını anlamlandırmaya çalışması bence hukuk alanında çalışmasından -pek bayılmıyor gibi geldi bana işine- ve anlatımına uyduğundan seçmiş bence, bürokratik çıkmaz diyince de aklımıza Kafka gelir zaten. Adamın anlatış tarzı bu. Notlar: Notlar ala ala birkaç noktayı aydınlatmaya çalıştım. Yorumlarımı buraya yazayım ki ileride dönüp bakabileyim. -Kitaptaki iki ana soru “K’nın suçu ne?” Ve “K’yı kim yargılıyor? Mahkeme kimdir/nedir?” (Bu incelemeyi ekşideki bir yazardan aldım bence çok iyi analiz etmiş) Bence suçu hayatımla ne yapmak istiyorum, niye yaşıyorum, ben ne yapıyorum sorusu tarzı bir şey. Kendisini yargılayan da inançlı bir insan için tanrı, inançsızlar için de evren veya neye inanıyorsa o bence. İnanacak bir şey bulamamak da bence mahkeme kavramına uygun. İnsan isyan edeceği zaman her şeyin varlık sebebine isyan eder, ya tanrısına ya evrenine veya bazen kızacak bir şey bulamadığı için isyan eder. K, kitapta sadece mahkemeye ulaşmaya çalışıyor (yargıçları arıyor, yargıç tablolarını soruyor, bağlantılı kişilerle konuşuyor, kalemlere gidiyor) ve suçu üzerine bir arayışa girmiyor. Tek söylediği masum olduğu. Kim beni yargılıyor hususuna takılıyor sadece. Burada mahkemeye takılması hata, çünkü hiçbir zaman mahkemeye ulaşamayacak, tıpkı bizim objektif olarak neden var olduğumuza bir cevap bulamayacağımız gibi. Böyle bir varlık varsa bileyemeyeceğiz, bütün bunları niye yaşıyoruz soramayacağız. Ama suçuna odaklansa -bence Kafka’nın dünyasında bu da kaçış yolu değil ama yine de- bir şeyleri yoluna koymayı, davadan çok hayatında yanlış yaptığı şeye odaklanıp daha da hayatına bakabilirdi. Bir noktada kafamı şu ihtimaller karıştırıyor, suçunun var olmak olduğunu düşünenler de var ve bence bu da anlatıma uyuyor, ama sanki nedense ben bir umut arıyorum K şöyle yapmalıydı diye. Ve bence bu dava, varoluşsal bir farkındalık ve bilinçle başlıyor, çünkü haberi dahi olmayanlar var. Aslında bir noktada sanki herkes mahkemeyi biliyor (çünkü herkes yaşıyor) ama bazıları mahkemeyle içli dışlı olmak zorunda kalıyor. Şimdi yazarken bile kafam karıştı. -“Mahkeme senden bir şey beklemez, istediğinde gelir istediğinde gidersin.” Bence bu da anlattığımı destekliyor. Hayatın, senden bir beklentisi yok aslında, istediğini yapabilirsin. Kitabın sonlarında K’nın iyice kendisini dava kavramı içinde kaybettiğini görüyoruz, kendi kendini kaybediyor ama, mahkemenin gerçekten de bir beklentisi yok. Bunları yapmasa da öyle ya da böyle yaşayacaktı bir şekilde, kitap boyunca olduğu gibi. -Before The Law benim kafamı çok karıştırdı demiştim. Kısaca, bir adamın bekçinin yanına gelerek kapıdan içeri girmek istemesi, bekçinin de yiyorsa gir içerisi bekçilerle dolu demesi ve sonucunda adamın hayatı boyunca bekçinin yanında beklemesini anlatıyor. Sonunda öleceği zaman “neden benden başka kimse buraya gelmedi?” Diye soruyor ve bekçi cevaplıyor: “çünkü bu kapı yalnızca senin içindi, ben de şimdi kapıyı kapatıyorum.” Hala bir puzzle gibi oturtamasam da kafamda, bence yukarıdaki anlatımıma uyuyor. K ve rahip tartıştıkça anlaması zorlaştı benim için. Ama bir noktada haklılar, adamın hayatı boyunca orada beklemesi onun özgür iradesiyle yaptığı bir seçimdi. İsterse gidebilirdi, isterse içeri girmeyi deneyebilirdi ancak ömrünü bekleyerek tüketti. O kapının kendisi için olması da, herkesin kendi varoluşuyla ilgili bence, çok çok öznel bir kavram. Bence adam hayatı boyunca bir şeylerin gelmesini bekledi, ne içeri girdi ve de bırakıp gitti. Hayatını yaşamak varken yaşamadı ve o noktada kaldı, tıpkı K gibi. K da davasına takılı kaldı, halbuki amcasından önce davasını takmadan yaşamaya devam ediyordu. -Amcası bence hikayede önemli çünkü ne zaman amcası dahil oluyor, dava K’nın hayatını karartmaya başlıyor. Bence amcası ailesini sembolize ediyor. Bence ailesi (babası da olabilir spesifik olarak) hayatını, davasını zorlaştırıyor. -Kadınlar da kitapta hep yardım vaat eden işe yaramaz karakterler olarak duruyor. Rahip de diyor, “başkalarından çok yardım alıyorsun, kadınların işe yaramadığını anlamıyor musun?” Kafka’nın hayatında kadınların yerinin ve gücünün olduğu yadsınamaz, ama bir noktada onlar da yetersiz kalmış. Ama K yardım aramayı hiç bırakmıyor, öleceği esnada bile pencereden bakan zayıf ve sıska silüetten yardım umuyor aslında. Çok anlamsız olduğunu bildiğimiz halde hayatımızda bizlere yardımcı olacak insanlar arıyoruz ama gerçekten kendimizden başka kimsenin bir şeyleri düzeltemeyeceğini biliyoruz. Avukatlar burada neyin metaforu merak ediyorum, aynı zamanda Ressam niye ressam? -Bu noktada tüccar da dikkat çekiyor, avukatın köpeği olduğunu düşünüyor K. Bence bu arayışta birilerinin bize yardım edebileceğine inandığımızda onlara sımsıkı sarılıp bir noktada köpeği oluyoruz gerçekten. Kişi olmak zorunda da değil bence bu, her şey olabilir. Kör cehaletiyle yaşanan dinler bile. Bir diğer merak ettiğim şey de ölürken “bir köpek gibi!” Demesi, utançtan bahsetmesi. Neden köpek gibi acaba? -Ressamın sunduğu üç yol: gerçek beraat, sözde beraat ve sürüncemde bırakma. Gerçek beraat hiç görülmedi çünkü kimse bilemeyecek bu soruların cevaplarını. Sözde beraat da bence insanın kendisini bu varoluşsal sancılardan bir süreliğine kurtarabilmesi anlamına geliyor, belki bir insanla, bir uğraşla, hayatında bir yenilikle. Ama bir noktada dava sizi yine bulacak ve bunu bilerek tetikte yaşayacaksınız. Sürüncem ise daha yoğun çaba ister diyordu ressam, bence sürüncem hayatın boyunca bununla ezilerek yaşamak, her günü yaşamak için yoğun çaba harcayacaksınız, davanız sonsuza dek sürecek ama devam edeceksiniz. -Kitapta hiçbir şeyi anlamadığımız gibi bir anda K’nın öldürülmesiyle kitap bitiyor. Her şeyin anlamsızlığa çıktığını söylüyor da olabilir bir bakıma. Ama son gerçekten Kafka’nın yazacağı bir umutsuzluk ve karanlıkla bitiyor. O kadar satır yazdım ama bence K’nın kurtulmasına imkan yoktu. Kadercilik gibi de geliyor ama varoluşçuluk bence hiç yok içinde. Hayatımız davamızı anlamlandırmakla geçiyor ve hiçbir şey anlamlandıramadan da bitiveriyor. Mahkemeyi beğen veya beğenme, yaşayacakların bunlar diyor gibi geliyor bana. -Mahkemelerin ve bağlantılı kişilerin olduğu yerde K’nın hep darlanması bana yine Sartre’nin Bulantı’sını hatırlattı. Roquentin hep diyordu, bulantı geldi hissediyorum. -Genel yorum: Her şeyi anlamlandırma hastalığım baş gösterdi, her şeyin anlamı olmasına gerek yok ama seviyorum işte Kafka’nın bu soyutluğunu. Kitap ağır olmasına rağmen böyle kitaplara bayıldığım için bende çok akıcıydı. Atmosferin içine giriyorsunuz direkt, çok güzel yazılmış. Bu tarz kitapları sevenlere tavsiye ederim, bence herkesin eğleneceği bir kitap değil. Kesinlikle çok etkilendiğim kitaplardan biri oldu.
Dava
DavaFranz Kafka · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202153,1bin okunma
·
101 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.