Daha ilk cümlesiyle gönüllü esaretimi ilan ettiğim, çizemediğim satır altlarını iliştirdiğim not kağıtlarıyla gökkuşağına çevirdiğim hem akıl hem gönül çelen muazzam bir metin ile selamlıyorum sizi.
En yakın tabirle Stockholm Sendromu’mun sebebi şahanesi “Agape’ye Ağıt”ile…
Kulakları sağır edercesine bir çığlık bu metin, haklı bir serzeniş.
Vakur bir son duygusuyla ölümü kucaklarken yaşanmış onca yılın yaşanamamışlıklarıyla dolu bir hesaplaşma, bir iç döküş.
Thomas Bernhard’ın duygu ve düşüncelerinin kağıt üstündeki raksını bilenlerin ilgiyle okuyacağı metin bilinçakışı tekniğini sevenler içinse tam bir şölen.
Odağına aldığı “entropi” ile seri üretim çağında sanatın geldiği noktaya dikkat çeken yazar çağın insanını da taşı(ya)madığı erdem ve hasletlerinden ötürü eleştirir, kınar.
Her ne kadar roman olarak kategorize edilse de otobiyografik bir atmosferde seyreden metin sanatın biçim değiştirerek bayağılaşmasına tahammül edemeyen bir zaman yolcusunun feveranı…
Flaubert, Sand, Walter Benjamin, Tolstoy ve daha nice isimle yazarın aklının koridorlarında seyrüsefer yaptığımız bu metin can çekişen doğaya paralel ruhun ızdırabı.
Yani Gaddis’in meselesi canının yanması değildi, yakanın canı olmasıydı.
Yazarın üslup ve alegorisini özenli çevirisiyle muhafaza eden #zeynepalpar ‘a gönül dolusu sevgiler.