Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Belki de Sevgiliye hiç Ulaşmayacak bir Mektup ;(!)
UNUTMADIM Çenendeki çocukluktan kalma haylaz bıçak kesiğini, yokuş aşağı giderken uçabildiğini sanıp ellerini gökyüzüne açtığın bir bisiklet kazasından geriye kalan dizlerindeki yaralan, annenden hiç kopamamışsın gibi göbek deliğinde öylece bekleyen o kapkara beni unutmadım. Alnındaki çizgileri elinle yoklamanı, aynada kendini dalgın dalgın seyretmeni unutmadım. Geceler bir karabasan, gündüzler sende çağıl çağıldı, unutm adım. Daha sokağın ucunda görünür görünmez bacaklarına dolanan kedi köpeğin neşesini, selam verip selam aldığın sokakları, yüzüne perde perde inen sevinci, kış günü ağaçlara sarılmandaki merhameti, bir çiçeğe eğilirken çiçekle yer değiştirmeni unutmadım. Şişmiş gözaltlarına koyduğun salatalığın o taze kokusunu, sigarayı ağzına her götürdüğünde kıstığın çekik gözlerini, uzun yol otobüslerinde kamına çektiğin dizlerindeki sabırsızlığı, titrek bir mum ışığında alnına düşen kaküllerini, soğuk gecelerde tortop olmuş gövdeni, bumuna kadar çektiğin o yumuşacık yorganı unutmadım. Kaşlarındaki atılmayı, sesindeki öfkeyi, gözlerindeki hıncı, gözaltından çıktığımda günlerce pamukla yaralarımı sildiğini, kaşımdaki kesiğe üflediğin küçük ağzını ve gözlerimi kapayıp içime çektiğim sıcak nefesini, canım her yandığında dilinden dökülen bedduaları, gece yarısı uyanıp ağrın sızın var mı diye sessizce yüzümü incelemeni, tam o anda yüzüme düşen saçlarının ucunu unutmadım. Ayaklarına inen kara sulara çare diye mavi çoraplarını çıkarıp tabanlarını ellerimle ovduğum akşamları, bazı günler nedensiz yere karanlıkta sızıp kalma isteğini, bana hiç açmadığın, arada bir hatırladığın yaranla aniden düşen yüzünü, çekip giden sevincini, gecenin bir yarısı üzerine örttüğüm halde sabahları yerde bulduğum sevimli polar battaniyeni, insan kalbinin üzerine yatamaz deyip elin çenende hep sağ tarafına yatmanı, seni uyurken seyretmeye bir türlü doyamadığım için gözüme uyku girmeyen o uzun geceleri u nutmadım. Sabahları kıvır kıvır saçlarının arasına gömülmüş bulduğum masum yüzünü, her gün yeniden başlayan yaşama ısrarını, özene bezene hazırlamana rağmen durup seni seyretmekten hiçbir şey yiyemediğim o kahvaltı masasını ve kendimizi sokaklarına attığımız lstanbul'u, karlı ve yokuş yolları unutmadım. Ellerin ve ayaklann buz tutmuş gibi yorganın altına girdiğin o kış gecesini, camı çerçeveyi yerinden oynatırcasına hapşırmanı, dolaptaki bütün meyvelerden birer parçayı k oyduğun çaydandaki o garip kekik, zencefil ve limon kokusunu, ısrarla burnunu silmek istediğimde yüzünü kaçırmam, terden sınlsıklam olup üstünü değiştiğinde arkamı dönmemi isteyen yüzündeki utancı; iyileştiğini anlar anlamaz, elimde sırt çantam kaçırmak üzere olduğum bir trene koştururken durup arkamdan kederle, iç çeke çeke, uzun uzun bakmanı unutmadım. Telef onun öbür ucundaki tatsız, huzursuz ve gittiğim uzaklardan bir an önce geri dönmemi isteyip bunu bir türlü söyleyemeyen o babasız kalmış kız çocuğu sesini, yalnız kaldığında içini kaplayan sıkıntıyı, günler sonra geri döndüğümde kapı ağzında boynuma sanlıp kokumu uzun uzun içine çekmeni unutmadım. Aile gezmelerinde, arkadaş oturmalannda, kalabalık masalarda "Lütfen eve dönelim," diye gözümün içine yalvanrcasına bakmalannı, yolda zorunlu misafirliğe gittiğimiz ev sahibesinin ya da masada hazzetmediğin birinin hareketlerini taklit edip kendi kendine gülmeni; bütün gün şehirde tek başına dolaşmışsın gibi kendini yorgun argın kanepeye fırlatmanı, yağmurun sesiyle yerinden doğrulup pencereye koşmanı, şimşekten korktuğunu belli etmemek için bir bahaneyle yanıma gelip bana sokulmanı, üzerimize yavaş yavaş yaklaşan kara bulutların gümbürtüsünü unutmadım. Birbirimize hiçbir şey demeden ayaklarımızı sulusepken kara batırarak farklı yönlere yürüdüğümüz, basit bir nedenle kavga ettiğimiz, ilk kez ayrıldığımız o kış gününü, bir daha karşılaşırız diye yıllar önce tanıştığımız o kafenin balkonundan aşağı sarkıp yolunu gözlediğim o hafta sonlarını; bir yolda, bir kafede ya da bir mitingde birbirimizin yanından iki yabancı gibi geçip gittiğimiz o özel zamanları; bir şarkı, bir film ya da çok komik bir fıkrada birden aklıma gelmeni ama bütün bunları artık sana anlatamayacağım için gelip içime oturan o ağrıyı, aylar sonra başkasından duyulmuş bir hastalık veya gözaltı haberinde birbirimize koştuğumuz, başını göğsüme dayayıp uzun uzun sustuğun o akşamlan elbette unutmadım. Elin çenende, canı çok sıkılan bir çocuk gibi otururken, birden şımanp şaşı yaptığın gözlerini, dışan çıkardığın dilini, hoşuna gitmeyen bir teklifte bulunduğumda ayaklanndan birini yere vurup "Asla asla asla!" diyen incecik sesini hiç unutmadım. Kaktüsler, kasımpatılar, begonviller büyüttüğün, kimi geceler ayaklanmızı korkuluklanna uzattığımız küçük, sevimli balkonunu, bazı günler balkonu yıkadıktan sonra ustalık dönemi eserini keyifle izleyen bir mimar gibi, elinde sigara, ikide bir gelip ıslak balkona bakmanı, çamaşır asarken içine çektiğin yumuşatıcı kokusunu, elinde faz ladan kalan mandalları kulağına küpe diye takmanı, çamaşır tellerinde sallanan bembeyaz çarşaflara bakarken her seferinde aklına o filmin geldiğini tabii ki unutmadım. Aklından geçenleri okuyamadığım, bazen gelip yüzüne çöken, içini açmadığın öfkeni, bazı zamanlar uyurken dişlerini gıcırdatmanı, birine ya da bir şeye çok kızınca huzursuzca salladığın bacaklarını, kötü rüyalardan sıçrayıp yüzünü avuçlamanı unutmadım. Işıl ışıl parlayan karlı bir gece, bir istasyonda elimde valizim, beni yolcularken havaya kaldırdığın elini ve gözyaşlarını unutmadım. Senden bir parça taşıyan kışlık yorganlarını, ellerimin arasında çok fazla kalmayan ellerini, her öptüğümde kızaran yanağını unutmadım. Ilık bir sütün içinde dönen gözlerinin siyahını, boğazından geçmeyen lokmanın kederini unutmadım. Nağmesini bilmediğin şarkıları söylemekteki ısrarını, çalmayı becerememene rağmen kucağına alıp çalıyormuş gibi yaptığın gitarları, bacaklarının arasına sıkıştırdığın tefleri, hep detone olan kötü sesinle yarıda kestiğin şarkıları unutmadım. Yalnız uyumayı sevmediğini, bu yüzden geceleri evin bir ışığını hep açık bıraktığını unutmadım. Adını her çağırdığımda son hecesini bastıra bastıra söylediğin "Efendim?" sözündeki sevinci unutmadım. Hiç ummadığın bir anda arkandan sana sarıldığımda içine çektiğin karnındaki heyecanı, yüzüme düşen saçlarındaki dalgalanmayı unutmadım. Nazlı bir çocuk gibi yanıma sokulup yaralanmış parmağını gösterdiğin zamanları unutmadım. Bunun hiçbir işe yaramayacağını bile bile her aybaşı acını biraz olsun keser diye ovduğum sırtını, acıdan kıvranırken gelip dudağının kenarına kurulan gülümsemeni unutmadım. Islak omzundan akan suyun ışıltısını, banyodan her çıktığında göğsünden yükselen buharı, saçlarına sardığın havluyla karşıma geçip Hintli bir şarkıcıymış gibi uydurduğun o komik şarkıları unutmadım. Nedenini anlamadan, bir daha geri dönmeyeceğimi bilmeden, eteklerinin ucundan tutup etrafında neşeyle döndüğün, üzerimdeki durgunluğu atmak için elini uzatıp beni de dansına çağırdığın; çok içtiğimiz, çok ağladığımız, çok seviştiğimiz, yıllar yılı kursağında kalacak o son gecemizi hiç unutmadım. Dünya öylece geçip gittiğimiz bir yer değil artık, çok üzgünüm. Al bu gönül yarası, hazan sarısı, zaman ağrısı sende kalsın, ben taşıyamadım. Onca yıldan sonra, unutmamak için her seferinde başa sardığım, her gece sessizce gelip yanıma kıvrılan bütün bu anılardan, ağzımın içinde sessizce dolaşan kelimelerden başka hiçbir şeyim yok belki de. Geceyle avuttuğum! Adındaki noktayı düşürdüğüm! Seni dünya üzerinde tek başına yankılanan boş bir ev gibi bırakıp gittiğimi unutmadım.
·
281 görüntüleme
Alone30 okurunun profil resmi
Mükemmel ve ötesi,insanı içine çekiyor...👌
Fırat okurunun profil resmi
Aynen öyle 🕊️🌻
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.