Biz burada bin şu kadar yıl binlerce çocuk
Ahrette buluşmacasına bahse tutuştuk
Aşk dediğin değildiyse mastarların astarı
Bahsin içine girmesindi ispiyonculuk
Çocuktuk fide zehri açık adres saklı kın
Kıyımızdan bizi seyretmeyi göze alanın
Başını bulandırdık uçurummuşuz gibi
Yıldırdık kim zapta yeltendi kanadı eli
Sabah ışıdı ruhumuzda beliren ayıktırıcı açıyla
Öğlenin esrimesiyle ruhun kurnasında burkulan
İkindi vakti kurşun dökündüğümüz zaman
Ruha su verilmiş gibi tam
Ufacık bağrımızdan fırladı öteye
Öteye ahrete mi?
Uzağa şevk uyandıracak bir uzağa
Orada cephemizde uf dedirtecek bir uzaklıkta ahrette mi?
Vüs’atini kazanır kazanmaz bir alandan
Bir oylumdan kazanır kazanmaz künhünü
Döndü gerisingeri
Dönüş o dönüştür
Çocuğuyuz yaralardan berelere dönüşün
Ötelerden çıkışın berileri yıkışın
Bağrımız pişân sinelerimiz hıçkırıklı
Neler neler kurutup bıraktığımız beden kıvrımlarında
Sevinçten taştıkça yapmışız çocukluk heyecanıyla
Sevinmese miydik?
Taşmasa mıydık?
Kırıp döktük
Kıramazmışız kırdık
Dökemezmişiz döktük
Sevdik ekmek banmayı
Çünkü sahiden çocuktuk
Büyükler o Allah’ın belaları
Anlasalardı bir ülkedir
Hem ne de çok şeyler için
Tedarikler ülkesidir çocukluk
Bekleyebilseydi büyükler karşılarına
Bir alan rengârenk çıkınca sürülmemiş hiç boya
Ses çıkarmadan şaşmayı öğrenebilselerdi
Bakmasalardı kusura
Heyhat! Ancak orada çocuklukta
Kalmıştır son soy saydam sahi masura
Sarkaç kerpeten falçata oluk
Ey çocukluk! Ey Romasızlık!