Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Acı Duymayan Çocuk
Seslerin neler anlattığını bilebilmek için dinlemeliydik. Oysa, mesleği “dinlemek” olan çok az kişi dışında seslere kulak verenimiz yok. Sesler, bu yüzden tarihlerindeki en yalnız günlerini yaşıyorlar. Bu yalnızlığın yok oluşa çevirmemek için, onları gürültülerin içinden kim çekip alacak! Kim fizik kanunlarına tutunup, evrenin karanlık mağaralarında sarkan seslere ulaşacak! -Hiç kimse! -Herkes! “Herkes” diyenler, hepiniz için yetecek kadar beyaz önlüğümüz ve steteskopumuz var! Bütün yapacağınız dudaklarınızı kilitleyip, karşınıza çıkan herkesi ve her sesi dinlemeye çalışmak.Alfabeyi sökenlerin yakasına kırmızı kurdele takıyoruz.Harfleri biliyorsunuz değil mi? -"A” de bakayım -Aaa! Doktor tahta çubuğu çocuğun diline bastırdı. Kaşif bir dağcı gibi el feneriyle mağaranın içinde aydınlatarak bir şeyler görmeye çalıştı. Halbuki görecek bir şey yok. Belirtiler,sesler de. Doğrusu biz doktordan dinlemesini bekliyoruz. Sonunda doktor, istediğimiz yerine getirmek için harekete geçiyor ve tıp tarihinin efsanevi aleti steteskopu çocuğun sırtına dadayıyor. -Derin bir nefes al, ver! Çocuk derin nefes alıp veriyor. Doktor streteskopu vücudun çeşitli yerlerini gezdirip, aynı isteği sık sık tekrarlıyor: -Derin nefes al, ver! Çocuk derinliği nereden bilsin! O sığ ve güvenli sularda ayaklarını ayaklarını çırparak koşmayı sever. Bu yüzden doktora düşen kendi emrine kendi uyumaktır. Doktor, derin nefes alıp vermeye başladığında taklit ederek derin nefes alıp veriyor. -Çocuğunuzun şikayeti nedir? -Ağlamıyor!! *** Doktorun yakasına kırmızı kurdele takıyoruz. Çünkü alfabeyi söktü. Çocuğun annesine, “herkes ağlayan çocuğunu getiriyor! Sen niye geldin!” demedi. Ağlayamamanın ağlamaktan daha önemli bir belirti olduğunu bildi.Steteskopla çocuğu dinlemekten vazgeçip , kulaklarıyla anneyi dinledi. Küçük bedenin her milimetre karesinin fotoğrafını çekip, onlarca test ve tahlil yaptıktan sonra üzgün bir ifadeyle “Beşinci Tip Kalıtsal Duygusal Otnorm Nöropati" dedi. Bu hastalığın adının dahi, hasta yakınlarının ruhundan ne fırtınalar kopardığını hangi doktor bilebilir? Keşke hastalıkların çözümsüzlüğü çağrıştıran karmaşık adları olmasaydı! Keşke üç yaşındaki kız çocuğu Gabby Gingras, düşünce ağlasaydı! Elini, dilini, çiğneyip kanatan, plastik oyuncaklarını ısırırken, dişlerini koparan, gözlerine soktuğu parmağı ile kornasını yırttan Amerikalı Gabby Gingras, tedavisi olmayan hastalığı yüzünden acı duymuyor, beynine ağrısı sinyalleri gitmediği için kendine zarar veriyordu. Amerika'da aynı hastalığı çeken diğer bir çocuk, elini sobanın üzerine koymuş, annesinin duyduğu et kokusuyla yanmaktan kurtulmuştu. Ateşin yakıcı etkisini tatmamış bir çocuk doğal olarak ateşten korkmuyordu. Yandığı zaman ağrı duymuyor ya da ne duyduğunu anlamıyordu. Serbest sinir ucularından çıkan uyarılar, sinirli lifleri aracılığıyla ağrı treni istasyona varacak, çocuk yanan elini sobadan çekecekti. Ey kutsa ağrı! Saklandığın yerden çık! Yalnız kendimizi değil, çevremizi de yakıp yıkıyoruz! Biz acı duymayanlar ahalisi, akan kanımızı boş gözlerle,bir nehir gibi seyrediyor, kopan ayağımıza ayağımıza vitrinden ayakkabı beğeniyoruz. Ey kutsal ağrı! Biz böyle olsun biz istememiştik. Canımız yanmasın diye ektiğimiz haşhaş tarlaları üzerinde, binlerce çıngıraklı yılanın dolaştığı, ama çıt çıkmayan saraylar inşa ettik. Ağrımayan başlarımıza, ışıldamayan binlerce gözde süslenmiş taçlar giydik! Mazlumların seslerini yalıtmak için, ahşap pencerelerimizi plastik pencerelerle değdeğiştirdik. Ey kutsal ağrı! En büyük ağırlıkları taşımamızı sağlayan derin, tuzlu suda yüzmek için daha ne bekliyorsun! Suyun kaldırma gücünü arttıran tuz değil mi? Tuzlu, yani acı suda yüzebilir, ruhum ve bedenin dünya tartılarıyla ölçülemeyen ağırlıklarını o saydam gemiye yükleyebilirsin. Ey kutsal ağrı, sor en son ne zaman ağladık! Her gün ama her gün gazetelerimizin sayfalarını yakmayan o soğuk ateşlerle, bedenimizin ve ruhumuzun duyarlılığını nasıl da kundakladık! Artık hiçbir cinnet, cinayet, gasp, tecavüz ve işkence etkilemiyor bizi. Komşumuzun evinden yükselen alevler dokunmuyor evlerimize. Madenciler yerin yüzlerce metre altında cevherleri çıkar da dursun, hiçbir haksızlık gözümüzden bir damla yaş çıkartamıyor! Ey kutsal ağrı! Gel ve sessizliğimizi boz! Kulakları sağır etsin çınlayan sesin! Başımızdaki tacımızı ağrıdan bir çelenkle değiştir. *** Çocuk elini sobanın üzerine koymuş, annesinin duyduğu et kokusuyla yanmaktan kurtulmuştu. Acı çekmeye başlamazsak yanmaktan kurtulamayacağız.
·
37 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.