Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

128 syf.
7/10 puan verdi
·
7 günde okudu
“İntiharla yaşamına son veren ve yaşadığı sürece de ölmek için adeta çabalayan bir kayıp ruhun anlatısı.” Kendimden çokça şey bulacağımı düşünerek okuduğum bu yorum, kitabı almamdaki ilk etkendi. Topluma kendini ne yapsa kabul ettiremeyen, kendini onlardan biri göremeyen ve onlarlayken kendini, kendince kabul edilebilir bir soytarı maskesi altında saklayan Oba Yozo’nun hayatına dalıyoruz bu romanda. Kendini, sefilliğini o kadar kabullenmiş bir tip olarak tanımlamış ki, toplumla çatışmayı aklının ucundan bile geçirmemiş. Eleştirdiği ve hatta tiksindiği insanlar içinde yer edinmek için çırpınan bir öteki. “Harcanan bir potansiyel” ve soytarı arasında gidip geliyor, ya da ben öyle düşünüyorum. İnsanlara üstten baksa da gerçek kişiliğini gösteremeyecek kadar korkak; onun deyimiyle “onlar bile” ona böyle aşağılık davranabiliyor. Topluma dışardan bakmanın ürkütücülüğünü, ıstırabını ömrünce yaşayan ve acı içinde kıvranan bir ana karakterimiz var. Şunu belirtmeden geçemeyeceğim, çoğu yorumda da değinildiği gibi ana karakterin özellikle kadınlara olan yaklaşımı ve fikirleri karakter ile kurduğum bağı sekteye uğratan kısımlardan oldu. Oba Yozo zaten klasik bir ıssız adam anlayacağınız. Tamam sen kötüsün, ailenle sorunların var ve psikolojin bozuk falan filan. 128 sayfa olsa dahi bir çırpıda okunabilecek bir kitap olduğunu düşünmüyorum. Hayır edebiyat yaptığımdan değil, içerdiği ağır ögelerden dolayı. İnanılmaz iyi bir roman diyemeyeceğim fakat bu kadar uzun bir inceleme bile yazacağımı asla düşünmezdim kitabın başındayken. İçime dokunan, beni huzursuz eden sayılı romandan biri oldu. Silik, kitabın ortalarına kadar “japonyanın en çok okunan romanlarından biri bu muydu yani?” dedirten sade bir anlatımı var ama Dazai’yi, kendisinden okuduğum ilk roman olmasına rağmen betimlemeleri ve toplum tarafından çoğunlukla “utanç verici” olarak nitelendirilebilecek “intihar” “ölme isteği” “yaşama karşı kaygısızlık” gibi duyguları anlatışının apaçıklığı sayesinde zeki bir yazar kategorisine koymuş bulunmaktayım kendi içimde. Garip bir şekilde yüreğime dokunan romanların çoğu da Dazai gibi asyalı yazarlardan çıkmıştır. Çekilen ıstırabı bütün çıplaklığıyla anlatmayı, bu konuşulması ayıp görülen dürtüleri korkusuz ve kayıtsızca yazma yeteneklerinden olduğunu düşünüyorum. Okuma süreci benim için keyifli, ağır ve kendimle bağdaştırdığım (her kitapta olduğu gibi fakat bu sefer bir tık fazla olduğu için rahatsız eden o duyguyla) ana karaktere acıma duygusuyla doluydu. Aslında kendisi hayatındaki rezilliğin bir bakıma tek suçlusu ve içten içe bunun farkındayken. Yazarın okuduğum ilk kitabı (onun yıllara yayılan intihar mektubunun son bölümü olduğu için trajikomik) olsa dahi diğer kitaplarına da bakacağım, bu kitap onun için bir “son” olduğu için yazara ya da kalemine dair fikirlerimizi sadece İnsanlığımı Yitirirken ile oluşturmanın doğru olmayacağını düşünüyorum. Kötü bir kitap olduğu için değil, ama Dazai’nin kaleminin “çok iyi bir roman değil” den öteye gideceği, bu kitabı bir son olarak gördüğü için beğenilme kaygısındansa anlaşılma arzusu taşıdığı inancındayım. (Melankolik yazarları kötü şöhretlere sahip de olsalar hep daha iyi bir şekilde anma isteğim ve eğilimim olduğu için. Belki de yanılıyorumdur, göreceğiz.) Roman kitabın arkasında ve son sözdeki minik biyografiden edindiğim bilgilere göre, yazarın hayatıyla çokça paralellik taşıyor. Fakat bu, bu romanı yarı otobiyografik olarak değerlendirmek için yeterli mi? Romana başlamadan önce önyargım, bunun yazarın kendini bir kurgusal karaktere hapsederek yazdığı, direkt kendi hayatını anlattığı son intihar notu olduğu yönündeydi. (Ufak farklılıklar görmezden gelinebilir herhalde, kendi hayatına bakışı dışardan bir bakıştan farklı olacağı ve kurguyu taşımak istemesi normal diye düşünmüştüm) Ama romanda ısrarla tekrarlanan “insanları asla tam anlamıyla tanıyamayacağımız” cümlesiyle bu, bitirdiğimde bunu sorgulamama yol açtı. Romanı bitirmeden önce yazara ana karakter üstünden kızardım ve negatif yorum yapma konusunda çekingendim (kendimi bir kurgu değil yazara ait bir intihar notu olduğuna inandırdığım ve etik bulmadığım için) hatta bitirme fikri benim için bir noktada işkenceye dönüştü. Ha düzeldi ha düzelecek ya da daha ne kadar batırabilir dedikçe daha da batırdı. Ana karakterin kendini mahvedişine şahit olmak sinir bozucuydu. Mızmızlığına, sürekli hayatındaki kötülükler için başkalarını suçlayışına vs, ama ne bileyim şimdi emin olamıyorum çünkü her şeyi eline yüzüne bulaştırdığını farkında olmayan biri bu kadar bilinçli olup geniş bir pencereden bunları ve hissettiği suçluluk duygusunu bu kadar açık yazamazdı zaten. Dazai, bize yarattığı bu kurgusal karakter ile kendi penceresini açmayı ve anlaşılma arzusunu mu göstermek istemişti? Hatta Yozo Dazai’nin bir tık daha farklı versiyonu muydu? Onun hayatı paralel bir evren miydi yazar için, yine korkunç ve dehşete düşürücü olsa da bir tık daha az şanssızlık içeren? Ölümle bitmeyen mesela. Bunu cevaplayabilecek tek kişi son sözde de dendiği üzere “artık hayatta olmadığı için” hiçbir zaman emin olamayız sanırım. Oba Yozo, Dazai’ye çok benzese dahi, ikisini bir tutamayacağımız yönünde son fikrim. Yozo,Dazai’nin ne kadar şanssız olduğunu ve “onun gibi” birinin bile ondan daha şanslı olabileceğiyle, çektiği ıstırabı gösterme yöntemiydi bence. Otobiyografik diyemeyecek olsak dahi hala yarı otobiyografik olduğu kanaatindeyim. Bilemiyorum, fazlasıyla kafam karıştı ve yazara, ana karaktere üzülürken, kendimi onunla aynı düşünüp ona şefkat beslerken buldum hatrı sayılacak kadar çok sayfada. Bunun aslında ne kadar zor olduğunu Yo-Çan’ın rezilliklerini okurken anlayacaksınız. Benim için, yine kısmen bir çırpıda okunabilecek kadar ince fakat içerdiği kasvetli ve huzursuz edici anlatımdan, artı olarak japon kültürüne aşina olmadığımdan kafamı karıştıran bir iki minik detay oluşundan dolayı (doğal olarak) gün içinde birkaç dakikadan fazla kendine çekemeyen bir kitaptı demek istiyorum. Ana karakterin “iyi bir insan olmayışının” sürekli vurgulandığı (kendi tarafından da) bu kitapta kendinizi Yozo ile benzer düşünceler paylaşırken görmek, tedirgin edebilir. “Artık ne mutlu ne de mutsuzum. Her şey geçip gidiyor. Bu zamana kadar yaşadığım, soğuk bir cehennemi andıran sözde “insan” dünyasında tek gerçek şey bu. Her şey geçip gidiyor. Bu yıl yirmi yedi yaşına gireceğim. Saçlarım beyazladı diye insanlar genelde kırkımı geçtiğimi sanıyor.”
İnsanlığımı Yitirirken
İnsanlığımı YitirirkenOsamu Dazai · İthaki Yayınları · 202333,3bin okunma
·
246 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.