Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

VURUN KAHPEYE [ ALINTILAR ]
“ Toprağınız toprağım, eviniz evim; burası için, bu diyarın çocukları için bir ana, bir ışık olacağım ve hiçbir şeyden korkmayacağım; vallahi ve billahi! “ Her zaman, her tehlike dakikasında iyi kötü bir güce sahip olduğu sanılan insanlardan herkes medet umar. Hak Teala ne zaman hükümet denilen nesneyi bu zavallıların başından kaldırırsa o zaman biraz huzurla nefes alacaklardı. Latif Ağa göklere bağırır gibi duasını bitirdi: “ Rabbim, sen nefes almamızı bile bize kendi lütufları diye gösteren zalimlerden bizi bir an için kurtar.” “ Siz de, elbette, ölmüş bir kızla konuşmaktan bir şey anlamazsınız değil mi? Ölüler ne Rumca ne de Türkçe konuşur. “ Bütün bu pek resmî ve entrika işler olurken kumandanın içyüzü bütün bütün başka bir cepheyle, bir aşk cephesiyle dövüşüyordu. Kırk beş yaşına kadar her arzusunu doyurmuş bir adamın en şiddetli arzusu, şimdi gelmiş, bir genç kızın kaya iradesine çarpmıştı. Damyanos, Aliye’yi istiyor ve mutlaka istiyordu. Fakat bu arzu, hırslı ve karışık bir biçim almıştı. Yalnız güç ve kuvvetle kızı elde edip vücuduna sahip olmak istemiyordu. Kızın kendini, menekşe gözleri arkasında bazen alaycı bir zekâ kıvılcımıyla eğlenen, bazen derin ve ateşli olan kızın kendisini istiyordu. Bir an, kumandanlık ruhu gözlerinden öfkeyle, buyurganlıkla genç kıza baktı fakat yine onun yaşlı ve ateşli gözlerinin tatlılığı, güzelliğiyle eridi. Çare yoktu. Bu güzel kızın önünde eriyecek, ölecekti. Bir an için ona Yunanlıktan da, para ve şan şeref tutkusundan da, kudretinin önceden verdiği zevkten de daha baskın olan bu duyguya, kendini bırakmak için çıldırıyordu. Bütün gösteriş, şöhret ve servetini Türk kanı ve Türk malıyla elde eden bu kahredici Türk düşmanı, sonunda, her şeyi küçük bir Türk kızının ayakları altına atıyordu. Dünya ne garip, ne garip bir şeydi. Bazen adam, yirmi üç yaşında birdenbire ne kadar ihtiyar, ne kadar bütün dünyayı kavrayan bir deneyime sahip oluyordu. Bütün tarihte milleti için ölen ve ıstırap çeken kadınlar, öncesiz gözlerinde kutsal bir ışıkla, melek gibi dudaklarında yüzyılların silemediği zafer tebessümüyle Aliye’ye bakıyorlardı. Demek hayatın bu harikulade dakikası Aliye’den, zavallı, isimsiz öğretmenden, o geçen kadınların birinin yapamayacağı kadar ağır ve çirkin bir fedakarlık istiyordu. Bu fedakarlık neydi? Açık bir şey değildi. Yalnız benliğinin her zerresi tiksintiyle, isyanla, ıstırapla ayrı ayrı titriyordu. “ Beni tehdit etmek istiyorsunuz. Fakat yemin ederim ki böyle bir şey yapamazsınız. Çünkü ben bunu görmemek için hemen kendimi öldürürüm. Herhangi bir kuvvet, ölüm karşısında güçsüzdür. Size bir daha söyleyeyim: ölüler ne konuşur ne sever ne de sevilir. “ Bir defa daha hissediyordu ki Tosun, önce kendi dimağındaki egemen düşüncenin tutsağı, kölesidir. Ve bütün idealist adamlar, belirli bir amaca varlığını adayanların zulmüyle zalimdir. Çünkü bunlar için, insanca bağlar, en güçlü aşklar, amaçtan sonra gelen şeylerdir ve amaçları için hiçbir elemden, hiçbir fedakarlıktan, hiçbir kurbandan kaçınmazlar. Bunların bu kudretidir ki, ihtilalleri, millet tarihinde herhangi yeni dönümü, herhangi sarsıntıyı, kan ve facia karşılığında meydana getirir. Fakat yazık o kadına ki, kalbini böyle bir adama, iradesini böyle bir düşünce tutsağına uydurmuştur. Çünkü düşüncesiyle sevgilisi karşı karşıya geldiği zaman, her ne ıstırap ve gözyaşı karşılığında olursa olsun, mutlaka feda edilecek olan sevgilidir. Zayıflığı yüzünden namusunu, memleketini attığı kesin yenilgiyle karşı karşıya kalmıştı ve öldükten sonra ruh için sonsuzluk varsa, ruhu bu utancı, bu yenilgiyi sonsuza kadar manevi bir ceza olarak çekmeye mahkumdu. Yüzü o kadar ruhani güzellikle yanan bu kızın kalbinde acaba şeytan mı vardı? Aliye, Damyanos’un odasında kendini feda edemediği millet ve kasaba, şimdi ona, önlerine en çok sevdiği şeyi getirerek ondan en zor, en feci bir fedakarlık istiyordu. Demek bu kasaba için “toprağınız toprağım” diyerek bazen gülerek tekrar ettiği lakırdıları, yüksek manevi bir el kaydetmiş, şimdi ondan sözünü tutmasını istiyordu. Demek, “ hiçbir şeyden korkmayacağım, vallahi billahi “yi dudakları tekrar ederken ruhunda ne kadar korkunç şeyler olduğunu değerlendirememişti. “ Reddettim, Tosun. Çünkü seni, seni memleketimden çok seviyorum galiba! Haydi bir daha öp, Tosun… Bak şimdi ağlamıyorum bile… “ Düne kadar Damyanos’un aşkına en şiddetli tiksinti ve nefretle bakan kız, şimdi o aşkın zayıf olma olasılığıyla üzülüyordu. Ne garip, ne garipti… “ Toptan, silahtan başka olan korkunç şeylerden korkmayacağım. Aliye senin gibi sevmeye, senin gibi cesur olmaya, senin yaptığın şeyleri yapmaya hayatımı adayacağım. Nasıl sen, hayatta seni anlamayanlar arasında sevginin, acımanın, dinin, iyiliğin timsali oldunsa, sen nasıl bu güzel hayat abidesinin hilekarlar elinde yıkılmasına karşı cesur oldunsa, tıpkı ben de senin gibi korkmayacağım. “
Can Sanat YayınlarıKitabı okudu
·
88 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.