Uykusuz bir nehir gibi durmadan yoluna devam eden zamanın içinde bir garip yolcudur insan. Çoğu zaman yolun sonunda kendisini neyin beklediğini bilerek yaşamla ölüm arasında ki o ince çizginin kıvrımlarında yürür binbir umutla.
“Yaşamın ucuna yolculuk” kitabı da bana göre böyle bir umudun yol haritası gibiydi. Ve insanın henüz bilinmeyen bu harita da uzakları aramasıydı.
Neresi olduğu hiçbir zaman belli olmayan ama düşündükçe içimize ufakta olsa bir ferahlık veren uzaklar değil midir?
************************************************************************************
“Neden buradayım. Herkesin uzağındayım. Hiçbir tanıdığım olmayan bu
kentte, bu ülkedeyim. Yorgunum. Yorgun olmasam daha kötü. Ama neden
buradayım. Sözcükleri art arda dizebilmek için mi, kendi sınırlarımı zorlamak
için mi, yoksa böyle bir yolculuğun sonunda yorgunluktan herhangi bir otelde
yığılıp kalmak için mi.. Tanınmadığın bir kentte ne denli isterdin yitip gitmeyi...”
*************************************************************************************
Bu kitabın en güzel yanlarından biride kendinizi bir anda Prag da ya da Torino da ya da her hangi bir kentin kafesinde otururken hissedebiliyor olmanız.
Kahvenizi yudumlarken sizden çok uzaklarda olan bir kentte olup bitenleri sanki yanı başınızdalarmış gibi resmedebilmeniz....
Tezer’in yaşam öyküsü acılarla geçen bir hayatı anlatsa da bir o kadar umudun varlığına inanan bir insanın da öyküsüdür aynı zamanda...
İyi okumalar dilerim…