Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

1974 yılı 12 Mayıs Pazar Günü, Meriç'in Nasuhbey Köyü yakınındaki bir yatırın çevresinde yapılan "Dallık" şenliğine katıldık. Burada, Hidirelleze, bu isim veriliyor. Hidrellez de diyorlar. Köye adını veren Nasuhbey, Osmanlı akıncı beylerinden Hacı İlbey'in kumandanlarından imiş, "Dallık" adı, yeşillik, bahar ifadesi oluyor. Hıdıreilez veya Dallık dolayısiyle, herkes evini (ahırlar dahil) baştan aşağıya badana eder ve kapılarına yapraklar, çiçekler, yeşil dallar asarlar. Bu köyden "Koca Hoca"nın (ilk okul müdürünün) karısı Edirne'den kalkıp, evini badana etmeğe gelmiş. En uzak yerdekiler bile koşup geliyor ve evini tertemiz ediyor, Dallık'a hazırlanıyor. O sabah çocuklar erkenden kaldırılıyor. Erken kalkınca nasipleri bol, geceleri uğurlu olurmuş. Bunun için çocuklara "kalk" yerine "uçtu uçtu" derlermiş. Dallık, adı geçen köyün yakınındaki ağaçlık bir yerde yapılıyordu. Yemyeşil çayırlarla süslü bu büyük mesire yerinde, ünlü bir yatır ve öbek öbek mezarlar vardı. Karşıda Yunan hududu görünüyordu. Şenlik, yatırdaki velinin ruhaniyetinden gıda alıyordu. Ulu bir meşenin yanında, iki gözlübir ev (yatır) vardı. "Sancak-ağacı veya Sancak maşesi" denilen bu ulu ağaca, vaktiyle Dallık şenliklerinde sancak çekilir imiş. İki gözlü evin, bir tarafı yatır (türbe), diğer tarafı "aş evi". Tek katlı, üzeri kiremitle örtülü olan ev, tertemiz badanalanmış. Zemini, çimento gibi killi toprak. Kilimler serilmiş. Burada bir rivayete göre, Osnanlılar zamanında kırk yiğidin başında düşmanlara karşı sefere çıkan ve kâ'ir tarafından oracıkla şehid edilen "Kara Baba" yatmaktadır. Diğer taraftan, türbede, "Kara Ali" ve "Kara Ahmet" (veya Karaca Ahmet)in yatmakta olduğu söyleniyor. Orta Asya'da, Hoca Ahmet Yesevi'ye, Kazak-Kırgız ve diğer Türk urukları, "Kara Ahrned", "Karaca Ahmed" diyerek türbesini ziyaret etmektedirler. Türkiye'nin çeşitli yerlerinde, İstanbul dahil, bu isimle anılan mezarlık ve yatırlar vardır. Hacı Bektaş'ı karşılayan Anadolu evliyası arasında, "Karaca Ahmed" meshur idi. Sonradan öğreniğimize göre, bu iki yatırın ortak adı "Ka- rababa"dır. Aşevi tarafına kazanlar kurulmuş, içinde ve önünde kurbanlar kaynıyordu. Yatıra adanan adaklar kesiliyor, pişiriliyor, evin diğer gözüne ise, sayısız ziyaretçiler girip çıkıyordu. Sünnisi Alevisi, yatırın ruhaniyetinden imdat istemeğe, şükretmeğe, manevi ziyafetten pay almağa koşmuştu. Kimi Kur'an okuyor, kimi namaz kılıyor, kimi eşiği öpüyor, kimi sürünerek giriyor, kimi yatıra secde ediyordu. Türk içtimaî vicdanının tezahürünü burada görmek mümkün idi. Çok geniş bir alanı kaplayan eğlence yerine, çadırlar kurulmuş, satıcılar gelmiş. Sergiler açılmıştı. Sanki bir pazar ve panayır yeri gibi idi. Dönme dolaplar, salıncaklar, şerbetçiler, köfteciler, gazozcular, akla gelebilen her şey, her satıcı vardı. Meriç ilçesinde, komşu köylerden gelen Sünnî Türk'lerle, Nasuhbey'den ve çevre Bektâşi köylerinden gelen Bektâşî Türkler, Karababa yatırının manevî huzurunda eğleniyor, adaklar kesiliyor, yiyor, içiyor, oyunlar oynuyor, çalgılar çalıyorlardı. Kimi çayırlara bağdaş kurarak yer sofralarında yiyip içiyor, kimi masalarda o işi görüyordu. Bu, Türk'lerin birliğinden huzursuzluk duyanları huzursuz edecek bir tablo idi.
Sayfa 94 - Türk Dünyası Araştırmaları VakfıKitabı okudu
·
92 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.