Nazi ölüm kamplarından sağ kurtulanlar, en korkunç tacizlerin bile insan belleğinde sürekli
taşınabileceğinin en açık göstergesi. Nazi kurbanları için en büyük sorun, kendileri ile ölüm kampları
arasına duygusal bir uzaklık koyabilmeyi, unutmayı başarabilmek oldu. Tarifsiz kötülüklerle dolu bir
dünyada, tekrar Nazi Almanyasında -diyelim ki ideolojisini aynen korumuş, fakat Musevi karşıtlığı
konusunda fikrini değiştirmiş Hitler sonrası bir ulusta- yaşamaya zorlamalardı, bu insanların
üzerindeki ruhsal yük nasıl olurdu dersiniz? Belki de o zaman unutmayı başarabilirlerdi, çünkü
anımsamak yaşamlarını katlanılmaz kılardı. Korkunç anıları bastırma ve sonrasında anımsama gibi
bir mekanizma iki koşul gerektiriyor olabilir: (1) Tacizin gerçekten yaşanmış ve (2) kurbanın uzun
süre boyunca böyle bir şey hiç yaşanmamış gibi davranmaya zorlanmış olması.
Kaliforniya Üniversitesi toplumsal ruhbilim uzmanı Richard Ofshe bu durumu şöyle açıklıyor:
Hastalardan, anılarının nasıl yüzeye çıktığını açıklamaları istendiğinde, imge, fikir, duygu ve duyu
parçalarını birleştirerek bütünsel öykülere dönüştürdüklerini belirtiyorlar. Sözü edilen anı üzerinde
aylar boyu düşünüldükçe, duygular belli belirsiz imgelere, imgeler siluetlere ve siluetler bildik
kişilere dönüşebiliyor. Vücudun bazı bölgelerindeki belli belirsiz rahatsızlık çocuklukta tecavüze
uğramış olmak şeklinde yeniden yorumlanıyor... Özgün fiziksel duyular, kimi zaman hipnozun da
etkisiyle güçlenerek, "bedensel anılar" olarak etiketleniyor. Vücut kaslarının anıları saklayabileceği
bir mekanizma olduğu yolunda akla yatkın bir kuram yok. Bu yöntemler hastayı ikna etmeye yetmezse,
terapistin başvurabileceği daha sert uygulamalar da vardır. Kimi hastalardan, üyelerinin birbirleri
üzerinde baskı oluşturduğu gruplara katılarak, yaşamda kalmayı başarmış bir alt kültürün bireyleri
gibi davranıp dayanışma göstermeleri bekleniyor.
Amerikan Ruh Hekimleri Derneği'nin 1993 tarihli temkinli, bir açıklamasına göre, kimilerimiz
çocuklukta maruz kaldığımız tacizi rahatsızlığımızı gidermek amacıyla unutabiliyoruz. Ancak,
açıklamada şu da yer alıyor:
Gerçek olaylara dayalı anılar ile farklı kaynaklara dayanan anıları birbirlerinden kesinlikle ayırt
etmenin yöntemi bilinmiyor... Sürekli sorgulamak, kimi bireylerin, aslında hiç olmamış olaylara
ilişkin "anılar"dan söz etmelerine yol açabilir. Cinsel tacize uğradıkları yolundaki anılarını bildiren
yetişkinlerin ne kadarının gerçekten taciz gördüğü bilinmiyor... Ruh hekiminin, hastanın sorununun
kaynağının cinsel taciz ya da diğer unsurlar olduğu veya olmadığı yolunda güçlü bir fikir beslemesi,
uygun değerlendirme ve tedavinin de önünü kesebiliyor.
Bir yandan, tüyler ürpertici cinsel taciz olasılığını bir kalemde silip atmak, acımasız ve haksız bir
tutum olur. Öte yandan, insanların belleklerine el uzatmak, çocuklukta tacize ilişkin sahte öyküler
belletmek, huzurlu aileleri dağıtmak, hatta masum ebeveynleri hapse göndermek de yine acımasız ve
haksız bir tutumdur. Her iki yaklaşımda da esas alınması gereken tavır kuşkuculuk. Bu iki aşırı uç
arasında yürümeyi becermek, oldukça zorlu bir iş.
Büyük ses getirmiş kitaplardan, Ellen Bass ve Laura Davis imzalı Tha Courage lo Heal: A.
Guidefor Womf.n Survivors of Child Sexual Abirse (Yaraları Sarma (..esareti: Çocuklukta Cinsel
Taciz Görmüş Kadınlar İçin El kitabı), (Perennial Library, 1988), terapistlere aydınlatıcı öğütler
veriyor:
Hastanıza inanın. Kendisi tam emin olmasa ila hastanızın cinsel taciz gördüğüne inanın... Onun
gereksindiği, kendisinin taciz görmüş olduğu yolundaki inancınızda ısrarlı olmanızdır. Hastaya
kuşkuyla yaklaşmak, intihar eğilimli bir kişiye intiharın en iyi kaçış olduğunu söylemek gibidir. Hasla
taciz gördüğünden tam olarak emin değilse, ama taciz görmüş olabileceğini düşünüyorsa, siz,
gerçekten öyleymiş gibi davranmayı sürdürün. Şimdiye değin konuştuğumuz yüzlerce kadın ve
haklarında bilgi aldığımız yüzlerce diğer kadın anısında, cinsel tacize uğramış olabileceğinden
kuşkulanıp araştırmış ve sonuçta bunun gerçek olmadığına karar vermiş tek bir kişi bile yok.
Öte yandan, Virginia'da, Quanrico'daki FBI Akademisi Davranış Bilimi Yönlendirme ve
Araştırma Birimi'nde, Denetçi Özel Ajan olarak görev yapan ve çocukların cinsel sapkınlıklara
kurban edilmesi konusunda uzman olan Kennelh V. Lanning soruyor: "Yüzyıllardır reddettiğimiz
gerçeği, şimdi çocuk tacizine ilişkin her iddiayı ne denli garip ya da olasılık dışı olursa olsun körü
körüne kabul ederek mi telafi yoluna gidiyoruz?" Kaliforniya'dan bir terapist The. Washington Postu,
verdiği demeçte, "Doğru olup olmadığı umurumda değil" diyor. "Gerçekte ne olduğu, benim için
önemsiz... Zaten hepimiz bir tür düş içinde yaşıyoruz."
Çocuklukta cinsel tacize ilişkin herhangi bir sahte suçlamanın varlığı -özellikle de otoriteyi temsil
eden toplumsal bir kişiliğin bulunduğu ortamda öne sürülmüşse uzaylılarca kaçırılma konusunu
çağrıştırıyor. Kimi insanların büyük bir tutku ve inançla kendi öz ebeveynlerinde cinsel tacize
uğradıkları yolunda sahte anılar üretmeleri sağlanabiliyorsa, kimi diğer insanlar da aynı tutku ve
inançla, uzaylılarca tacize uğradıkları gibi sahte anılar edinmeye itiliyor olamazlar mı?
Sayfa 129