Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

339 syf.
·
Puan vermedi
·
22 günde okudu
Kimin Bu Ülke?
Her sayfasına ayrı ayrı değinilmesi gereken bir kitapla karşınızdayım. İlk bölümden son bölüme kadar değinilse inceleme için ayrı bir kitap daha çıkartılması gereken bu kitapta sizlere bölüm bölüm kısaca tahliller vermekten mutluluk duyarım. ~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~ GİRİŞ 1. BÖLÜM: Yazar bu bölümde daha çok kendi yaşamından kesitler vermiş. Kesitlerin yanı sıra hayata karşı kesiklerini de tabi. Çocukluğunda dışlanmanın kendini bu dünyadan hissetmemenin verdiği his onu düşünmeye şevk etmiş. Hayatı,siyaseti,geçmişi ve geleceği düşünmeye. "Yalnız kalan insan düşünmekten başka ne yapar ki?" diye soracak olursanız"edebiyat" derim. Cemil Meriç'in kitaplara ve yazarlara duyduğu ilgi de yalnız hissettiği bu dünyada kendini anlayacak birilerini arama gayretindendir. Çünkü kitapları en az çocukları gibi görmek bunu gerektirir. Aynı bölümde o dönemde Fransızca'nın hakim olduğunu ve bütün derslerin Fransızca olarak verildiğini göreceksiniz. İnsanların nasıl yozlaştırılmaya çalışıldığını... Meriç o dönemlerde Türkçe'yi savunduğundan dolayı yargılar biçimde bakışlara maruz kalırken yine o dönemde bir Türk hocasından takdir edilmiştir. Belki o dönemde Cemil'i mutlu eden olaylar arasında bu vardır. Ne de olsa o dönemde dersler yetmezmiş gibi hocalarda yabancı. Buna rağmen Türkçe'yi savunan kişilerde beş parmağı geçmez. Ve her dönemde boy gösteren eğitim sistemi sorunu ele alınmaktan geri durulmamış. (Bu ne harlanmaz akıllanmaz bir sistem be) Marksist sistemin bize yabancılığı ve tarikatların düşüncelerimizi nasıl sığlaştırdığı ele alınan bu bölümde istesekte tarikat dışı düşünceleri savunamayacağımıza değinilmiş. Bu durum tarikatların bize kattığı bir dezavantaj mı? Tartışılır. İyide zaten yazar değinmese bile bu durum toplum yapısından dolayı var olmuş değil mi?  Sonuçta dışlanmamamak için içinde bulunduğumuz toplumun her dediğine "evet" demek zorundayız her ne kadar "hayır" denilecek konu bulunsa da. 2. BÖLÜM: Bu bölümde  toplumda "aydın" diye anılan kesime değinerek giriş yapmış. Aydın kimdir ? Bir düşüncenin öncelikli çıktığı kişi mi yoksa çıkan bir fikri ileri safhaya taşıyan kişi mi? Peki ya dinlemesini bilmeyen ve giderek okuduğunu bilen bir ülkede ikinci yargı ne kadar hüküm sürebilir? Belki üç dakika. O dakika aralığında da bir fikre düşünüp  katılan kişi sayısı çok azdır. Öyle olmasaydı bulunduğu durumu  "Zıt fikirlere kulaklarımızı tıkamak,kendimizi hataya mahkûm etmek değil midir?" diye sorgulamaya gerek duymazdı yazar. Bu sefer insanoğlu değil halkımın oğlu şaşırtmadı beni. Her şeyi,her fikri dinlemesi gerektiğine rağmen yapmayan,en genel tabirle yapması gereken birçok şeyi yapmayan halkım niye şaşırtsın? Ben zaten halkımı biliyorum. Ölümlü dünyada ölümsüzlüğü başarabilen kişilerin kitaplarıyla imzalarını kitap karakterleriyle kendilerini gösterdiklerini kaleme alan Cemil Meriç kendininde bir gün tanınıp tanınmayacağı konusunda bir hayli endişeli tavır sergilemiş. KİTAP 1.BÖLÜM: Kitabın ilk bölümünde yazar sağcı ve solcu kesimi ele aldığı gibi "sağ" ve "sol"un bizden uzak,Batı'dan türemiş, Fransız devrimiyle yaşıt kelimeler olduğuna değinmiş. Zaten arayı açan birçok izm ve tabirler Batı'dan gelmemiş midir? Araştırmak lazım. Gerici denilen kişilerin toplumu ileriye taşımaya çalışanların olduğunu birkaç örnekle değinilmiş. Eski kafa dediğimiz bilgili büyüklerimiz gelsin aklımıza. Biz onlara böyle demekle her türlü saygısızlığı yapmıyor muyuz? Hem onlara hem kendimize. Eski kafa diyip onların düşüncesine mi yoksa kültürümüze mi karşı çıkıyoruz? Kültür! En önemli manevi değerlerimizden. Birazda tarihin çirkin yüzü: "Tarih, eserlerini iki defa oynarmış: "Önce trajedi, sonra komedi olarak." Kızılderili akıllıların işi. Zaten kronoloji;aptalların sıralaması değil mi kitaba göre :) "Yabani bağırır,medeni insan konuşur." Kim ne kadar bağırır kim ne kadar konuşur unutulur. Kimse kimseyi dinlemez nede olsa. Herkes kendinin profesörü kesilmiş. "Avrupa'yı Avrupa'nın istediği kadar tanıyoruz" Düşünelim hmm evet onları onların istediği kadar tanıyoruz. Medya onların elinde nede olsa. Yaptığı pisliklerde kendilerini haklı olarak gösterenler de onlar. E daha ne olsun. Birde izlemeye alışan biz varız. Hemde her şeyi sanki bir film edasıyla izliyoruz. Yaşadı Avrupa bağlandı Asya. Medyaya değindik şimdi sıra okumakta. Ne kadar okuyoruz? "Kitap sayısı arttıkça okuma değeri düşüyor" diyenlerin belirttiği sayı kadar. Ve neden dünyayı takip edemiyoruz. Bu durumda bu durumun içinde. İkisi bir zincir biçiminde. •İran’a Kaçış •Yunan’a Kaçış •Batı’ya Kaçış Kendimiz hariç herkese kaçtık onların dediğini mutlak bildik irfan bildik kendimize yabancılaştık. Sonra içimizden hâlâ değerlerimizi savunanlar çıktı onları dışladık. Böylelikle daha çok yozlaştık daha çok çatıştık birbirimizin fikirlerini yıkmaya çalıştık. Biz hani sırdaşık biz hani yoldaştık? 2. BÖLÜM: Bu bölümde Doğu ve Batı'nın kendi değerlerine nasıl sahip çıktığını ve bizim nasıl yozlaştığımızı daha derinler biçimde ele almış Meriç. Değişen siyaset sistemi,halka  söylenen yalanlar(kimileri buna vaat diyor) yine bu bölümde. "Akıl devlerin değil cücelerin silahı" Ah insanoğlu ah. Bir makam sahibi olunca ne kadarda çabuk güçlendiğini sanıyorsun. Oysa karşında sana ayaklandırma çıkarabilecek milyonlarca kişi var. Ve sen teksin. Bulunduğun makamdan geri inmende yine bu bir milyonun elinde. İster ülkeni temsil et ister dünyayı. Demokrasiyle değilse tiranlıkla seni indirirler. Kendinden gayrı güç olmayacağını sanıp elinden silahı bırakırsın. Seni seçme düşüncesini halka bıraktığından silahı onlara veriyor tetiği kendine doğrultursun Ve ayrılıklara neden olan burjuvazi ve yine Avrupa... Aristo desem aklınıza ne gelir? Sıkıcı bir felsefe ise vay hâlinize. Aristo dünyaya nam salmış bilgelerden çünkü. İslam'a da damgasını vurmuştur. İslâm ise Aristo'yu geçip Batı'da arayışa koyulmuş kendi neslinin nerden geldiğini unutmuştur. Vay haline! Buna değinen Meriç'inde kalemine sağlık. "Çin Maçin’de yaşayan bir meçhul insan. Tanımadığımız, tanıyamayacağımız biri. Yani bir mücerret. Oturduğumuz yerde bir düğmeye bastık mı geberecekti herif, biz hazinelerine konacaktık, kimselerin ruhu duymayacaktı, şöhretimiz gölgelenmeyecek, şerefli bir insan olarak yaşamakta devam edecektik." Çünkü boyun eğdik Batı'ya,Avrupa'ya. "Dövüşe hazırlanan goriller gibi göğsünü döver önce, sonra ister dost olun ister düşman, sizi kucaklar ve boğar." Önce böbürleniriz. İstediklerimizi yaptırmaya çalışırız. Yaptıramazsak karşı taraf gibi görünüp bağrımıza basarız ve boğarız. Gerek sevgimizle gerek nefretimizle. Ve sonuç olarak onlarda biz gibi düşünür. "Yaratan’ın eserini tahrip eden insan da Yaratan’ın eseri değil mi? Güzel, güzel’i nasıl bozar?" 3. BÖLÜM: Bu bölümde yazarımız daha çok bilindik isimlerin hayatları üzerine yazmış. ~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~ Bayağı bir konuya değinen bu kitap başta da değindiğim gibi günlerce tartışılmaya değer. Okurken düşünün kimin bu ülke? Dipnot: Bazı kısımlar tek başına bir inceleme olduğundan oraları alıntı şeklinde paylaştım ve bazı önemli yerler çok derinlemesine inceleme gerektiğinden oralara kısa kısa değindim.
Bu Ülke
Bu ÜlkeCemil Meriç · İletişim Yayınları · 201821bin okunma
··
88 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.