Nathan telefonu elimden aldı, gözleri yazının üzerinde gezindi, sonra rahatlamış gibi telefonu kucağıma attı. “Eh, çok
kötü sayılmaz. İçeri girelim mi?”
Ağzım bir karış açıldı ve benim hakkımda olsa canlı canlı yerin dibine girmeme neden olacak yazıya öylece baktım.
“Çok kötü sayılmaz mı? Nathan, seni rezil etmeye çalıştığı
konu...” Cümlenin öylece sönüp gitmesine izin verdim çünkü
daha önce Nathan’la HİÇ açıkça seks hayatlarımızı konuşmamıştık. Bu konuya sanki alevler içindeki bir binaymış ve uzak
durmamız gerekiyormuş gibi davranıyorduk. Cümleyi bitirmek
yerine gözlerimi pantolonundaki yasaklı bölgeye çevirdim ve
söyleyemeyecek kadar utandığım şeyi belli etmesini umdum.
“Yapamıyor olman... eh, sen de okudun, biliyorsun zaten.”
Gülmemek için kendini tutuyordu. “Önemli bir mesele de
ğil.” Arka koltuğa uzandı ve yeni ütülenmiş, beyaz bir gömlek
ortaya çıkıverdi. Gömleği giyip düğmelerini ilikledi. Dünya
yansa umurunda değil gibi görünüyordu.
Bu soğukkanlılığına akıl erdiremiyordum.
“Nasıl sinirlenmezsin? Ben resmen öfkeden kuduruyorum!
Gidip iç çamaşırı çekmecesine kırmızı karıncalardan salmak
istiyorum! Kahve makinesine acı sos dökmek istiyorum! Arabasının kapılarım bantla yapıştırmak istiyorum!”
“Ooo, ne vicdansız planlar bunlar. Federaller senden haberdar mı?”
Koluna hafifçe vurdum. “Gülmesene! Ciddi bir konu bu.”
Neden bilmem ama gözyaşlanma söz geçirmeye çalışıyordum.