Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Chestov’a göre, us boştur, ama usun ötesinde bir şey vardır. Uyumsuz bir kafa içinse, us boştur, ama usun ötesinde hiçbir şey yoktur.Hiç değilse, bu sıçrama uyumsuzun gerçek niteliği konusunda bizi biraz daha aydınlatabilir. Ancak bir denge içinde geçerli olduğunu, her şeyden önce karşılaştırmada bulunduğunu ve bu karşılaştırmanın terimlerinde olmadığını biliyoruz. Ama Chestov tüm ağırlığı terimlerden birine yükleyerek dengeyi yok eder: anlama isteğimiz, saltık özlemimiz ancak biz birçok şeyleri anlayabildiğimiz, açıklayabildiğimiz ölçüde açıklanabilecek şeylerdir. Usu kesin olarak yadsımak boşunadır. Onun da kendi alanı vardır, kendi alanında etkilidir. Bu da tam insan deneyiminin alanıdır. Bu nedenle her şeyi aydınlığa kavuşturmak isteriz. Bunu yapamazsak, bundan da uyumsuz doğarsa, etkili, ama usçuluğun her zaman yeniden doğan usdışının karşılaştığı yerde olur bu. Chestov,Hegel’in “Güneş dizgesinin devinimleri, değişmez yasalara uygun olarak gerçekleşir, bu yasalar onun ussal dayanağıdır,” türünden bir önermesine sinirlendiği zaman, tüm tutkusuyla Spinoza usçuluğunu yerle bir etmeye çalıştığı zaman, usun boşluğu sonucuna varır. Buradan da doğal, ama geçersiz bir dönüşle, usdışının üstünlüğü sonucuna. Ama geçiş kesin değildir. Çünkü burada sınır kavramıyla düzlem kavramı girebilir araya. Doğanın yasaları belirli bir sınıra kadar doğru olabilir, bu sınırı geçtikten sonra kendi kendilerine karşı dönerek uyumsuzu doğururlar. Betimleme düzleminde geçerlilik de sağlayabilirler, ama bu durum açıklama düzleminde doğru olmalarını gerektirmez. Burada her şey usdışına kurban edilir, aydınlık zorunluluğu yok edildiği için dekarşılaştırma terimlerinden biriyle birlikte uyumsuz silinir. Uyumsuz insansa, tam tersine, her şeyi bir düzeye getirmekten uzaktır. Savaşı tanır, usu tümden küçümsemez ve usdışını benimser. Böylece bakışları deneyimin tüm verilerini kapsar, bilmeden önce sıçramaya da fazla eğilim göstermez. Ama iyi bilir ki bu dikkatli bilinçte artık umuda yer yoktur. Léon Chestov’da sezilen Kierkegaard’da daha da iyi sezilecektir belki. Böylesine güç kavranılır bir yazarda açık önermeler yakalamak güçtür kuşkusuz. Ama görünüşte birbirini tutmayan yazılara karşın, takma adlar, oyunlar, gülümsemeler ötesinde, tüm bu yapıt boyunca, en sonunda son kitaplarda parlayıveren bir gerçeğin önsezisinesezisine (aynı zamanda da kuşkusuna) benzer bir şeyin belirişi sezilir: Kierkegaard da sıçrar. Çocukluğunda o kadar ürktüğü Hıristiyanlığın en sert yüzüne yönelir sonunda. Karşıtlık ile çelişki onun için de dinselin ölçütleri olur. Böylece, bir zamanlar bu yaşamın anlamından ve derinliğinden umudu kestiren şey ona gerçeğini ve aydınlığını verir. Hıristiyanlık “skandal”dır, Kierkegaard’ın açık açık istediği de Ignace de Loyola’nın istediği üçüncü özveridir: “kavrayış gücünden el çekilmesi”.8 “Sıçramanın” bu etkisi gariptir, ama bizi şaşırtmamalı artık. Bu dünyanın deneyiminden bir izken öbür dünyanın ölçütü yapar uyumsuzu. “İnanmış kişi” başarısızlığında yengiyi bulur.Bu tutum hangi içli din söylevine bağlanıyor
·
29 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.