Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

16. yüzyıldan Birinci Dünya Savaşı'na dek dört yüzyıl boyunca Osmanlı siyasi ve kültürel nüfuzu Akdeniz'in güney ve doğudaki kıyı bölgelerinin tümünde etkindi. Buna rağmen, 20. yüzyıl Arap tarihçileri, Osmanlı dönemini nadiren olumlu bir şekilde sundular. Yüzyılın büyük bir kısmı boyunca, hâkim siyasi söylem Arap milliyetçiliğiydi. Bu retorik kurgu içerisinde çalışan Arap tarihçileri, Arap halklarının geçmişini basit bir denkleme indirgediler: Türkler efendi, Araplarsa onların tebaası idi. Birinci Dünya Savaşı'nın ardından Arapların Avrupalı güçlere karşı verdikleri bağımsızlık mücadelesi, feshedilmiş Osmanlı rejiminin bölgede sonradan oluşan Avrupalı emperyalist müdahalelerle bir tutulmasına sebep oldu. Bu durum, Moğolların 1258'de Bağdat'ı istilası ile başlayan ve Cemal Abdül Nasır'ın devrimci dönemine kadar süren ikna edici bir yabancı baskısı anlatısı yarattı. Bu metatarih (tarihötesi) içerisinde, Osmanlılar, Arap halklarının tahammül ettikleri fatihler, yağmacılar ve zalimler bütününe konumlandırıldılar. Milliyetçi tarihçiler Osmanlı İmparatorluğu'nu Arap topraklarında yabancı bir işgalci olarak gördükleri için, atalarının da aynı şekilde hissettiklerini varsaydılar. Milliyetçi anlatılar karşısında, Arap araştırmacılar ve başkaları, 1970'lerde kendilerinden önceki tarihçilerin büyük oranda ihmal ettiği arşiv kaynaklarını kullanarak Osmanlı yüzyıllarını tekrar incelemeye başladılar. Bu kaynaklar Arap şehirlerindeki mahkeme kayıtları ve Arap eyaletleriyle ilgili İstanbul'da bulunan kançılarya belgeleriydi. Sonuç olarak, Arap topraklarındaki Osmanlı yönetiminin tarihine dair daha incelikli bir anlayış ortaya çıkmaktadır. Geçmiş kırk yıl boyunca bu tarihçiler tarafından ortaya konan bulgular ve argümanlar bu çalışmada benim analizime temel teşkil etmiştir.
·
45 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.