Gündelik hayatın ötesinde bir gerçekliğin, zahir perdesi altında mestur bir mananın, mülkün ötesinde bir melekûtun izini sürenler, kalabalıklar arasında hayli mahzun ve epeyce kahırla yaşarlar.
Şu yaşantı, gerçekte onları hayattan uzaklaştırıyor gibidir.
Şu telâşe içinde, öz eriyor, yitip gidiyor gibidir.
En iyisi alıp başını gitmektir; bir büyük elveda ile insanların dünyasını terkedip ya bir dağ başında, ya bir deniz kenarında, ya ıssız bir adada içindeki sesi dinleyip kainatın ahengine iştirak etmektir.
Aydınlanma, sırra erişme, hakikate vâsıl olma deyince hemen her insanın aklında böylesi bir tablo canlanır ve o yüzden şu yaşadığımız hayat bize daha bir ağır gelir.