Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Mekke'de tarikat tasavvufun ancak İslam'ın zahiri hakikatle, yani şeriatla uyumlu olduğu müddetçe kabul edilebilir olduğunu vurgulamıştır. Bu durumda, Nakşibendiler tanınmış âlim Muhammed el-Gazali (ö.1111) tarafından savunulan "ılımlı" tasavvuf geleneğini takip ediyorlardı. Gazali kanunun tüm sınırlamalarının istisnasız takip edilmesi gerektiğini ve onların niçin ilahi olduğuna dair hakiki anlayışın da yalnızca mistiklerin erişmeyi başardıkları Allah'ın varlığının kesinliği vasıtasıyla elde edilebileceğini düşünüyordu. Bilginin iç ve dış olmak üzere ikili doğası, Nakşibendiler tarafından benimsendi. Mekke'deki Nakşibendiler Gazali'yi referans alarak, Osmanlı yüzyıllarında Arap topraklarındaki yaygın Sufi pratiklerinin çoğunu dolaylı olarak mahkûm ettiler. Gazali Allah'ın hakikatine dair yüksek derecede içselleştirilmiş bir arayış dışında Sufi geleneğindeki her şey için çok az tolerans göstermiştir. Evliya kültü, müzik ve dans onun için kesin bir şekilde düzgün Müslüman davranışının sınırları dışındaydı. Ibnü'l-Arabi'nin ortodoksluğu konusuna gelirsek, Nakşibendi müfessirler vurguyu birçok Müslüman âlim için ihtilaflı bir konu olan Tanrı'nın aşkınlığı ve onun tüm bilince olan bağı fikrinden İbnü'l-Arabi'nin Hz. Muhammed'i "insan-ı kâmil"in cisimleşmiş hali tanımlamasına kaydırdılar. Bu vurgu değişimi peygamberi müminin örnek alması gereken idealleştirilmiş bir model olarak sunuyordu. Ibnü'l-Arabi'nin önceki nesillerdeki okuyucuları onun yazılarının diğer kurumsallaşmış dinlere rölativist bir yaklaşımı olduğu sonucuna varmış olabilirler. Nakşibendiler Ibnü'l-Arabi'nin yazdıklarının düzgün bir şekilde okunursa şeriatla uyum içinde olduğunu söyleyerek bu yoruma katılmadılar.
Sayfa 139Kitabı okudu
38 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.