Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Osmanlı yönetiminin son dönemlerinde, imparatorluğun Arapça konuşan nüfusunun Arapların geçmişteki zaferleriyle duydukları gurur, entelektüel söyleminin ayırıcı özelliği olduğu için kültürel milliyetçiliğin cezbedici çağrısından muaf değildi. Bölgedeki sıkıntılı Tanzimat döneminin aksine, Abdülhamid'in saltanatı Arap topraklarında mezhepsel şiddetin patlak vermesine tanık olmadı. Ancak uzaktaki Balkanlar'da fırtına bulutları belirmeye başlamıştı; Güneydoğu Anadolu'da ise yakın mesafedeydi. Geleceğin ne getireceğine dair endişelere rağmen, Arap eyaletlerinde bölgeyi dört yüz yıldır idare eden rejimin yıkılmasını arzulayanlar vardı. Müslüman Arap nüfusa ve hatta bölgenin bazı Hıristiyan ve Yahudi azınlıklarına göre, Osmanlı İmparatorluğu Avrupa'nın Bereketli Hilal'de toprak elde etmesinin önünde duran tek engeldi. İmparatorluğun önceki Kuzey Afrika eyaletlerinin ve Mısır'ın başına gelenler, onlara gelecekte neler yaşanabileceği konusunda açık bir uyarıydı. Yine de imparatorluğun Arap eyaletlerindeki birçok entelektüel İngiliz "koruması" altındaki Mısır'da yaşayan çağdaşlarının sahip olduğu görece basın özgürlüğüne imreniyordu ve bazıları bu tepkisini Kahire'ye taşınarak ortaya koydu. Ancak sultanın Arap tebaasının çoğu baskıcı bir Osmanlı rejimini "liberal" bir İngiliz rejimiyle takas etme konusunda isteksizdi. Sultan ve Arap tebaası arasında 16. yüzyılda yapılan antlaşma hâlâ yürürlükteydi. Arapların süregelen sadakati kısmen korkudan, hem iç baskıdan hem de dış saldırıdandı ancak anayasayı tekrar yürürlüğe koyacak ve imparatorluk sakinlerine Osmanlı vatandaşları olarak daha iyi bir gelecek konusunda rehberlik edecek, yeniden güçlenmiş bir sultanlık hakkında iyimser görüşler de vardı.
Sayfa 209Kitabı okudu
·
51 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.