Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

223 syf.
·
Puan vermedi
·
19 günde okudu
Sefaletimiz Korkunç.. Madde, kazanını patlatıp fışkıran kızgın ateşten bir mayi halinde alemde zaferini ilan etmekte; Fabrika bacasının sanki delmek ve yıkmak istediği göklerden rahmet bekleyen kalpler perişan, feryat etmekte; Hiçbir zaman doymayacak midelerden fışkıran ihtiraslar sefalete sefalet katmakta, yeni yeni felaketler, cinayetler, şekavetler eklemekte.. Asıl gayesi fani dünyada Bakiye ulaşmak olan İnsan ise bütün bu sefaletlerin ortasında Allah’a uzanan azametini unutmuş, nefsinin esareti altında hayvani bir hayatın mahkumu olmuştur. Artık o, yüzüne taktığı insanlık maskesiyle, içinde bütün hayvanların sefaletini yaşatan bir varlık haline gelmiştir. Hiçbir yumruk, hiçbir zindan onun kadar zalim değildir. İstila ettiği hava içinde fikir olur, hakikati öldürür; şair olur, ruhları çürütür; ahlak savunucusu olur; ahlakı kahreder. Hazların fani olanlarıyla, gayzların bayağılarının pençesinde, nesillerin suikastçisi, kalplerin katili olmuştur. Böylece toplum içinde Hakka iman unutulmuş; vicdan boş bir kelime halinde kalmış; merhamet tıpkı hastalık, sakatlık gibi çirkin görülmeye başlanmıştır. Aşırı sefahat ve haya tanımayan taşkınlıklar içerisinde zaaf, ahlaka sirayet etmiş; çocuk itaatsiz, insan hürmetsiz kalmış; nazarlardan taşan mana ibadullahı istihkar olmuştur. Bütün bu hengamenin ortasında hasta bir vücudu andıran İslam dünyası en berbat devirlerinden birini yaşamaktadır. İslam memleketlerinde ruhlar birbirinden ayrılmış, birbirlerine saldırmakta, her yıl yüzbinlerce ziyaretçiyle dolan Kabe’nin etrafında bile ruh birliği sağlanamamaktadır. Günümüz müslümanları ise birtakım geleneksel hareketleri titizlikle yapmaktan başka gayesi olmayan ilkel devrin sihirbazlarını andırmaktadır. Nurettin Topçu’ya göre bu içler acısı halin sebebi ne siyasi ne iktisadi ne de ilmidir. Bu halin tek sebebi İslam’ın temeli ve Kur’an’ın özü olan ahlakın kaybedilmesi ve onun yerini, düşünmeyi günah sayan taassubun almış olmasıdır. Topçu, bütün bu sefaletlerden ruhları kurtarma işinde ön safta yer alması gereken kesimin din adamları olduğunu düşünmektedir. Asrın en ağır yükünü omuzlarında taşıyacak olanlar onlardır. Ne var ki günümüz din adamları, ilmi çalışmayı geçmiş asırlardan kalan kara kaplı kitapları tekrar etmekten; din eğitimini birtakım kuru bilgileri ezberletmekten; cemaati de kendilerinden başkasına düşman ruhsuz insan kalabalığından ibaret sanmaktadırlar. Halbuki din, kuru ezberin ve cehaletin değil ilmin, hikmetin ve felsefenin konusudur. Din eğitimi ise şahsiyet terbiyesidir. Çok bilgiler, hikayeler, öğütler insanı dindar yapmaz. O, damarlara yapılan aşı halinde bir aşk terbiyesiyle verilmelidir. İslam cemaatine gelince, bu cemaatin bireyleri arasında mekan birliğinden öte ruh birliği esas olmalıdır. Ne içerisinde manevi değerler için feda edilecek başlar olmadıktan sonra camiileri dolduran kalabalıklar gerçek anlamda İslam cemaatidir ne de Kabe yollarını ruhsuz dolduran kafileler.. Gönüller Allah’ın huzuruna durmadıktan sonra eğilip doğrulmalar da hakiki namaz değildir. Böyleleri, istedikleri kadar beden hareketleri yapsınlar, sayısız hac etsinler, secde onlardan kaçar, Kabe onlardan tiksinir. Ne yazık ki halkın din adamı olarak gördüğü kesim, kendilerine teslim edilen ilahi emanetlerin ruhlarını boğarak öldürdükten sonra onları cansız eşya halinde halka satıp, kendi dünyalarını doyurmaktan başka bir şey yapmamaktadır. Topçu’nun ifadesiyle asırların artığı olan bu sözde din adamları, kendilerinin Allah yolcusu oldukları vehmini halka sunarken başkalarını maddecilikle suçlamaktadırlar. Hakikatte ise kendileri de dini hayat ve ibadetleri maddi şekil ve hareketlere indirgemeleri sebebiyle bir tür maddeci sayılmaktadır; hem de onlar, din ve ahiret maddecileridir. Ruhlarını kaybetmişlerdir ve yaptıkları sadece din bezirganlığıdır. Zira Allah (cc) yolculuğu mevlithanlıktan, duacılıktan, mukabelecilikten geçmediği gibi, bu yolculukta kinin, tekfirin ve ruh karartıcılığının da yeri yoktur. Halkın böylelerine hürmet ve itibarı devam ettiği sürece İslam dünyasının düştüğü zilletten kurtulması imkansızdır. Nurettin Topçu, İslam dünyasının son üç asırlık tarihini yıkılışımızın tarihi olarak nitelendirmiş ve kitabında müslümanların içinde yüzdüğü sefaleti bütün açıklığıyla gözler önüne sermiştir. Bu sefaletin vebalininse daha çok din görevlilerinin omuzlarına yüklendiğini defalarca vurgulamış ve onları bu vebalden kurtaracak reçeteyi de ayrıntılı olarak vermiştir. İnsanın yaratılış gayesi sonsuza ulaşmaktır. Peki sonu olan dünyamızda gayesi olan sonsuzluğa insanı ulaştıran nedir? Hisler mi, akıl mı, ilham mı? Topçu’ya göre hisler insanı, hayvani yaşayışın tarafına çeker. Saldırgan ve yanıltıcı hislerinin güdümünde yaşayan insan, kendi hazları içerisinde kör olur, sağır olur, zalim olur, hain olur. İnsanları aldatarak onları zalim bir hayvan haline getirmek isteyenler, mantık ve basiret yerine hep bu ilkel hisleri kırbaçlamakta ve böylece insanı hislerinden avlayarak onu görünmez prangalarla bağlanmış kullanışlı köleler haline getirmektedirler. Hisler tabakasının üstünde ise aklın aydınlığı parlamaktadır. Akıl, hisler gibi yanıltıcı değildir. Sağlam ölçülere sahiptir ve dayandığı prensipleri vardır. Akıl sayesinde insan, yalanı gerçekten, hayali hakikatten, faniyi bakiden ayırır. Ancak akıl, tek başına yetmez. O, sadece duygularıyla yaşayan varlığın çehresine insanlık getirir. Ne var ki akılla ulaşılabilen bu insanlık mertebesi, kişinin ulaşabileceği son basamak değildir, çünkü insanın nihai gayesi sonsuza ulaşmaktır. İnsan, ancak ilhamla sonsuz olan Allah’a açılan ruhun gerçek hayatına ulaşabilir. Akıl, insanı ancak ilahi ilhamın eşiğine kadar getirir ve ilham sayesinde ruh selamete, insan da hakiki insanlığa kavuşur. İlhamsız akıl insanı hatalara, ilhamdan doğmayan duygular ise insanı felakete sürükler. Zalim bir hayvan olan insan, zulmü ve sefil hazları içinde bedbaht olduğu halde; ilhama kavuşan insan, zindanda, hatta ölümün eşiğinde bile olsa mesuttur. Nurettin Topçu’nun bu üç hayat derecesi, Kierkegard’ın estetik, etik ve din varoluş alanlarını hatırlatmaktadır. Zira din, ahlakı içerisine alır, onun da ötesine geçer. Ahlak insanlaşmaksa, din insanlığımızın da üstüne yükselme iradesidir. Nurettin Topçu’ya göre esasen ahlak birdir. İlk dinle insanlığa sunulmuştur ve İslam dininde kemaline ulaşmıştır. Kur’an ile tanıtılan İslam ahlakının üç temel esası, hürmet, merhamet ve hizmettir. Bunları ayakta tutan sabır, şükür ve af gibi diğer destekler de vardır. Yaratıcıya ve yaratttıklarına hürmet duygusu insanın gönlünü merhametle doldurur. Bu merhamet, varlıklara çevrilen hareket halini alınca, insanı varlığın hizmetkarı yapar. Kısaca Abdülaziz Bekkine’nin ifadesiyle “Hakka kulluk için halka hizmet yol olduğu gibi, Hakkı bilen için de halka hizmet borç olmuştur.” Topçu, tasavvufun medrese tarafından asırlar önce hayattan uzaklaştırılmış olmasının İslam diyarını karanlığa mahkum ettiği görüşündedir. Ona göre eşyanın insan ruhunu boğduğu asrımızda, İslam’ın uyanış çağı, maddeden ruha dönüşün sırrını sunan tasavvufun ahlak dünyamızdaki zaferiyle ve onun bayrağı altında olacaktır. Çünkü tasavvuf ahlaki temizlenme yoludur ve tasavvuf ehlinin tuttuğu riyazet yolu gerçek bir atletizmdir. Bu yol, insan olan varlığımızdan hareket ederek sonunda Allah’a ulaştıran bir yoldur. Bu yolculuk, sonlu olanın daha yaşarken sonsuzluğa atlayışı, fenadan bekaya sıçrayışıdır. Tasavvufta hakikatin anahtarı akıl değildir. Aklın düzlüğünde dini anladıklarını zannedenlerin yaptıkları sayıklamaktan ibarettir. Ancak aşkın açtığı yoldan hakikate gidilir. Akıl bizi aşka teslim eder, aşk da Allah ile birleştirir. Varlık aşk ile yaşanmadıktan sonra zahir ehlinin dindarlığı şekilden ibarettir. Topçu’ya göre Kur’an’ı gerçek anlamda anlayan ve samimi olarak onu bizzat yaşayan sadece mutasavvıflardır. Asırlar boyu Mevlana, Yunus Emre gibi büyük mutasavvıflar gösterdikleri hikmet ışıklarıyla Anadolu’yu aydınlatmışlardır. Batı için Sokrat ne ifade ediyorsa Mevlana ve Yunus Emre de bizim topraklarımızda aynı role sahiptir. Eğer biz Mevlanaların, Yunus’ların sunduğu ruhla dolsaydık, her gün bir yabancı ruhun taklitçisi, bedbaht zavallılar olmayacaktık. Medrese Mevlana’yı mağlup etmemeliydi; Mevlana ruhumuzun mürşidi, felsefemizin üstadı olmalıydı. Çünkü Mevlana, Doğu’nun hikmetiyle Batı’nın romantizmini birleştirerek yedi yüzyıldan beri milyonlarca ruhu ateşleyen ilahi bir kapı açmıştır. Fakat ne yazık ki karanlıklar içinde çırpınan nesiller bu kapıdan girmeyi bilememiş yanlış yollara saparak telef olmuşlardır. Mevlana, Yunus Emre, Bayezid-i Bestami, İbn-i Arabi, Hallac-Mansur, Sadreddin Konevi gibi mutasavvıfların dünya görüşü Vahdet-i vücut felsefesine dayanır. Bu felsefi görüş Allah kainat ikiliğini kabul etmez. Buna göre Allah’tan başka bir şey yoktur, varlık Allah’tan ibarettir. Bizim alemde gördüklerimiz Allah’ın tecellilerinden başka bir şey değildir. İnsan sadece zahiri gördüğü için bu tecellilerin arkasındaki Allah’ı farkedememektedir. Yaratıcı ile kainatı birbirinden ayırmak, bir olanı iki görmektir ve bu, Mevlana’nın ifadesi ile şaşılıktır. Varlık perdesinin gerisindeki Allah’ı görmek içi can gözü gerektir. Can gözü açılan insan, perdeyi kaldırarak her şeyde Allah’ı görür. Vahdet-i Vücut felsefesinin modern felsefedeki karşılığı panteizmdir. Vahdet-i vücudun panteizmden farkı panteizmin tanrıyı kainata irca etmesi ve onu determinizme mahkum etmesidir. Vahdet-i vücutta ise Allah (cc), aşkın, yaratıcı, evrenden bağımsız, sınırsız özgürlük sahibi kadir-i mutlaktır. Nurettin Topçu, Batı taklitçiliğinin açtığı hüsran çukuruna yuvarlandığımız bu devirde, İslam dininin özünü en saf haliyle gözler önüne seren Mevlana ve Yunus Emre gibi büyük mutasavvufları, müslüman Türk dünyasını aydınlığa çıkaracak rehberler olarak takdim etmektedir.
İslam ve İnsan - Mevlana ve Tasavvuf
İslam ve İnsan - Mevlana ve TasavvufNurettin Topçu · Dergah Yayınları · 2017523 okunma
··
1 artı 1'leme
·
1.463 görüntüleme
Hülya okurunun profil resmi
L. G.
L. G.
Teşekkür ederim Hocam.
Nurettin Topçu
Nurettin Topçu
büyük bir mütefekkir,
İslam ve İnsan - Mevlana ve Tasavvuf
İslam ve İnsan - Mevlana ve Tasavvuf
kitabı da diğerleri gibi çok güzeldi.İstifade edebilmek ümidiyle inşallah .
L. G. okurunun profil resmi
Hülya
Hülya
hocam kaleminize yüreğinize sağlık.
Nurettin Topçu
Nurettin Topçu
okumanın ayrıcalığını yaşadım. Müthiş bir yazar. Kitabın hepsinin altı çizilse yeri var. O kadar çok beğendim. Değindiği tüm sorunlarda o kadar haklı ki. Sadece beni üzen bu sorunlar yazar zamanında da varmış. Yazar çözüm yollarını da göstermiş. Demek ki kimse okumamış, ders almamış. Aynı sorunlar büyüyerek günümüze kadar gelmiş.
L. G. okurunun profil resmi
Hülya
Hülya
hocam incelemeyi tekrar tekrar okuyorum. Kitabı o kadar güzel özetlemiş ki yazınız.
Nurettin Topçu
Nurettin Topçu
' ya hayranım, hayranlığım daha da artıyor. Üstadın kalemi sert olsa da her konuda çok haklı. Özellikle islam dünyasında ki ruh birliği olmayışı. Ruh birliği olsaydı. Filistin, yemen, doğu türkistan böyle mi olurdu?
Hülya okurunun profil resmi
L. G.
L. G.
Allah razı olsun Hocam.Düşünceleriniz de çok haklısınız.Bu konuda İsmet Özel in fikirlerini de Nurettin Topçu ya benzetiyorum.İyi ki okumuşuz ☺️
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.