Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

318 syf.
2/10 puan verdi
·
8 günde okudu
Semerkant
5 üzerinden en fazla vereceğim 1 puandır. Fazlası da verilmez bu kitaba. Gereksiz boş ve haddi aşan laflarla süslenmiş okunmasını tavsiye etmediğim bir kitap. Yazarımızın kendisi Hristiyan bir Arap. Kendince tarih kitabı yazmış ama ne tarih yahu! Günümüz kendini bilmez Arapların Türklerle alıp veremediği ne var bilmiyorum. Lakin kitapta Türkleri yerden yere vuruyor. Türklerden doğrusu Tuğrul ve Çağrı Bey kardeşlerin ordusundan sarhoş ve haydut sürüsü olarak bahsetmiş. Bu kitabı yazarken ne içtin hangi kafayla yazdın sen! Peki ya Alparslandan ne diye bahseder KARI KILIKLI doğru okudunuz hiç şaşırmayın. Kitabı okudukça yazarın ağırlığı da kayboluyor gözünüzde. Hele Tuğrul Bey, halifenin kızını istemesi üzerine halife ağza alınmayacak laflar sıralıyor ve putların önünde secde eder diye bahsediyor Türklerden. Güleyim de boşa gitmesin :))) siz cahiliye devrinde putlara taparken Türk Tanrı’sını Gök’te arıyordu. Selçuklulardan dinsiz, çapulcu diye söz ediliyor. Ellerinden her türlü alçak davranış gelirmiş. Sabbah, Hayyam ve Nizam üçlüsünün bir araya gelmesine ve gelişen olayları anlatıyor. İlk başlarda Nizam ile Sabbah bir hayli yakınlar daha sonra Sabbah’ın, Nizamülmülk’ün gözden düşmesi için çabalaması ama bu çabasının boşa çıkması üzerine Melikşah tarafından sürgüne gönderiliyor Sabbah. Açıkcası gerçek nedir bilemem lakin Sabbah ile Nizamülmülkün bu denli bir ilişkilerinin olmadığı kanısındayım ben. Hatta bu üçlünün aynı eğitimi gördüğünden bahseder bazı kaynaklar ancak bu ihtimal fazla uzaktır. Kitapta da zaten bu ihtimalin uzaklığı üzerinde durulmuş. Bu konuda islam ansiklopedisinde ise şöyle yazar:”Hasan Sabbâh’ın Selçuklu Veziri Nizâmülmülk ile Ömer Hayyâm’ın arkadaşı olduğu ve birlikte Muvaffak-Lidînillâh en-Nîsâbûrî’nin derslerine devam ettikleri, aralarından kim daha önce ikbal ve servete ulaşırsa onun diğerlerine yardım edeceğine dair yeminleştikleri, Nizâmülmülk’ün vezir olunca Hasan Sabbâh’a valilik teklif ettiği, ancak onun merkezden uzaklaşmamak için sarayda bir görev istediği, bu isteği kabul edilince Nizâmülmülk’ün görevine göz diktiği, bunu farkeden Nizâmülmülk’ün onu Sultan Melikşah’ın gözünden düşürüp saraydan uzaklaştırdığı ve Hasan Sabbâh’ın da Mısır’a kaçtığı rivayet edilmektedir. Bu hikâye, Reşîdüddin Fazlullāh-ı Hemedânî tarafından da kabul edilmekle beraber 408’de (1017-18) doğan Nizâmülmülk’ün 438 veya 445’te doğan Hasan Sabbâh ile birlikte aynı hocanın öğrencisi olması uzak bir ihtimaldir.” Melikşah’ın her konuda Terken’in ağzına bakmasını inanın abartmışta abartmış. Neymiş Efendim Melikşah dediğini yapmazsa yatağına almazmış da haremi cehenneme çevirirmiş de. Tamam Terken’in etkisinde kalmış olabilir ama bu denli şiddetli olamaz bu. Melikşah, Terken’in sözünden çıkmaya CESARET edemezmiş. İşin dozunu iyice kaçırmış anlayacağınız yazar. Bazı yerlerde olan konuşmalar üslup açısından vasattı. Tarihi bilgilerin bir kısmını kendi görüşleri doğrultusunda alarak, kendi tezlerini güçlendiren argümanlar sunmuş ama keşke bu kadar belli etmeseydi tarihçiliğini. Melikşah’ın Nizamülmülk’ün ölümüne sevindiğini nakletmiş. Bana kalırsa bu çok uzak ihtimal. Çünkü benim okuduğum akademik bir kitapta bunun tam aksi görüş kabul ediliyordu. Üçüncü kısımda biraz daha yakın tarihe geliniyor. Afgani’yi tanıyoruz biraz. Ülkeden ülkeye sürgün edilmesi ve en sonunda payitaht’a gelmesi. İşin garibi Afgani’nin Abdülhamid hakkındaki dedikleri; deli, yarı deli ve CANİ. Cani mi? Kendisine suikast düzenleyen adamı bile affedip ermenilerin içine ajan olarak yollayan Abdülhamid’en bahsediyoruz. Sevmezsiniz, türlü türlü şeyler söyleyebilirsiniz. Ama gerçekten uzak olan durumu da gerçekmiş gibi lanse etmeniz iftiranın en alasıdır. Bunu da geçtim Afgani’nin katili olarak Abdülhamid’i göstermek nasıl bir kafa? Yandakçı Vikipedi’de bile çene kanserinden öldüğü yazılır. Burada ise evet gerçekten çene kanseri ama dişi çok ağrır, Sultan’da kendi dişcisini yollar ve ardından Afgani’nin çenesi şişer ve ölür. Yazar bazı yerlerde haklıydı ancak çağrı ve Tuğrul kardeşler olsun, melikşah, Alparslan hakkında dedikleri inandırıcı değildi, haliyle ileriki sayfalarda anlatılan İran devrimi, İran’ın Meşrûtiyet için yaptığı çabalar anlatılırken hep bir şüpheyle yaklaştım ve araştırma gereği duydum açıkcası. Bir diğer gülünç mesele ise; Neymiş Amerika istila etmeye değil İran’ın sorunlarıyla ilgilenirmiş. Başka ülke değil de Amerika!!!! Bugün bakalım bir etrafımızdaki sorunlara, baş müsebbibi hangi devlet? Amerika. Amerika her ülkeye sorun çözeriz diye girer ve istila eder. Örnekleri çoktur, en önemlisi ise Afganistan’dır. Nerede demokrasi o halde? Kitabın sonunu getirene kadar ne çektim. Okumak için okudum. Bitirmek için okudum.
Semerkant
SemerkantAmin Maalouf · Yapı Kredi Yayınları · 202061,5bin okunma
·
146 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.