"Ama ilerlersem şunu aklımdan çıkarmamalıydım: Gireceğim salonda yüz elli portre asılıydı ve ailelerinin yanında ya da yetimler okulunda genç yaşta ölen birkaçı sayılmazsa, portrelerde görülenlerin hiçbiri bekâr, çoluk çocuksuz, vasiyetini bırakmadan ve cenaze törenleri yapılmadan ölmemişti. O gün, her zaman olduğu gibi, Tanrı ve insanlarla ahenk içinde, hakları olan sonsuz yaşamı istemek üzere yavaşça ölümün içine süzülmüşlerdi. Çünkü onlar her şeye, hayata, çalışmaya, zenginliğe, buyruk vermeye, saygı duyulmaya ve sonunda ölümsüzlüğe hak kazanmışlardı."