Sözleri yarıda kaldı ve kesik bir nefes aldı. Önce, nedenini... Ne yaptığımı fark etmedim, sonra bir şeyler kafama
dank etmeye başladı. İç organlarımın ansızın yay gibi gerilmesine yol açan o his, gözbebeklerinin koskoca açılması
ve capcanlı bir maviye dönüşmesi, birden göğsünün şişmesi ve dilim başparmağının biraz nasırlı olan etli kısmında
gezinirken aldığım tuz tadı.
Yüce Tanrım.
Aman Tanrım.
Başparmağını yalıyordum. Yani ciddi ciddi başparma
ğını yalıyordum.
Ve vücudum teninin kanunsuz ve tamamen yasak tadı
na cevap verdi. Göğüslerimin üzerine bir ağırlık çöktü ve
içime bir sıcaklık yayıldı. Zayne geriye çekilmedi. Sanki
öne doğru geliyordu, vücudunun üst kısmı aramızdaki vites kolunu geçmişti bile.
Kanım iki çok farklı nedenden tutuşuyordu ve geriye
sıçrayıp aramızdaki teması sona erdirdim. Yanaklarım...
Tüm vücudum cayır cayır yanıyordu. Ne söylemem ya da
yapmam gerektiğini bilmiyordum. Zayne bana bakıyordu
ve göğsü düzensiz bir şekilde inip kalkıyordu. Ne düşündüğünü bilmiyordum. Bilmek de istemiyordum.
İç organlarımı lava dönüştüren o feci ısının yerini korkunç bir utanç hissi aldı. Aklımdan ne geçiyordu yahu?
Havaya ve yalnız kalmaya ihtiyaç duyarak emniyet kemerini çabucak çözdüm ve kendimi arabadan dışarı attım.
Gözlerim batıyordu. Yaptığım şeyden sonra bu erken
akşam yemeğine katılmam imkânsızdı. Bir taksi çağırmalıydım, ya da eve yürümeliydim, ya da Alaska’ya taşınmalıydım, ya da ağzımı dikmeliydim...