Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Sigarasından, yasaksız bir iç çekerek “yıllar evvel” diye başladı söze Sigmund: “Her zaman iş sonrası uğradığım kafeye gittim. İçeri girdim ve biri köşedeki masada oturmuş hüngür hüngür ağlıyordu. Ben bir kahve söyledim ve yudumlamaya başladım sonra günlük gazeteleri gözden geçirdim. Bu esnada ara ara, ağlayan kadına bakıyordum ve ağlaması hiç dinmiyordu. Kafenin kapanış saatine kadar, ya dışarı çıkıp gitmesini ya da ağlamasının dinmesini bekledim ancak ne dışarı çıktı ne de ağlaması dindi. Sonunda tüm cesaretimi toplayıp yanına gittim ve izin isteyerek yanına oturdum. “Saatlerdir ağlamanızı izliyorum. Su haricinde hiçbir şey içmediniz. Sizi rahatsız etmek istemezdim ancak neden ağladığınızı benimle paylaşabilirsiniz.” dedim. Kadın “Fas’a uzun bir seyahate çıktım. Avrupa’nın pusundan, bangırdayan havasından, bağ boğan ruhlarından sıkıldım ve tüm bunların olmayacağı bir yerin hayalini kurarken kendimi Fas’ta buldum. Şehir şehir dolaştım. Kafelerinde naneli çay içtim, gücüm yettiğince güzel yemeklerinden yedim. Seyahat için biriktirdiğim para tükeninceye kadar orada kalacaktım. Seyahatimin altıncı ayında Faslı bir adamla tanıştım. Âşık oldum ve evlendik. Ancak ailesinin bitmek tükenmek bilmeyen istekleri, beni sürekli Müslüman yapmaya zorlamaları, başörtüsü hususundaki ısrarları beni yıldırdı ve tek celsede boşanıp Avusturya’ya geri döndüm. Demek ki Fas’a, Avrupa’nın o puslu ve çile bangırdayan havasını ve bağ boğan ruhunu beraberimde götürmüşüm ya da bütün dünya böyle. Hâsılı Avusturya’ya döndüğümün ertesi ayındayız ve ben bugün hamile olduğumu anladım. Babasına yani boşandığım adama bunu söylemeyerek, çocuğumu dokuz ay karnımda taşıyarak onu dünyaya getirmek istiyorum. Ancak ne yatacak yerim var ne de yiyecek ekmeğim,” diye anlattı, dedi Sigmund. Tüm bunları anlatırken Eva mahcup ve kırılgan gülüşüyle ve gözleriyle anlatılanları tasdik etti. O kadın Eva idi. O adam da haliyle Sigmund idi. Yıllar evvel böyle tanışmışlardı. Sigmund devam etti: “Ben, kendisini dışarıda bırakmayacağımı, eğer isterse evimi ve yiyecek ekmeğimi paylaşabileceğimi söyledim. Evimin müsait olduğunu, istediği kadar kalabileceğini söyledim. Kendisi de bu teklifimi geri çevirmedi ve kabul etti. Bize gittik ve iki küçük odamdan birini kendisine tahsis ettim. İyi geceler dileyip odama geçtim. Ertesi gün işe gitmek için erkenden uyandım ve onu hiç rahatsız etmeden, kapıyı kilitlemeden ve anahtarı da kapının üzerinde bırakıp çıkıp gittim. İşten sonra bu sefer her zaman gittiğim kafeye uğramadan doğrudan eve geldim. Zile bastım ve Eva açtı. Yüzünde bir mutluluk ve ferahlık vardı. Beni ‘hoş geldin’ diyerek karşıladı. İçeri girdiğimde, evin derlenmiş, temizlenmiş ve güzelleştirilmiş olduğunu fark ettim. Ben de sevindim. Evime bir hanım eli değmişti ve ayrıca Eva’nın neşesi yerine gelmişti. Ben ve Eva tam altı ay o evde yaşadık ancak elim eline değmedi. Benim geniş bir müzik arşivim vardır. O altı ay içinde aynı şeylerden hoşlandığımızı, aynı damak zevkine, aynı musikişinaslığa sahip olduğumuzu anladık. Eva’nın el işlerine inanılmaz yeteneği vardır. Evde el işleriyle uğraşıp yapmış olduğu şeyleri vitrine dizerdi. Bu benim çok hoşuma giderdi. İşte dediğim gibi altı ay sonra evlenmeye karar verdik ve Eva tam yedi aylık hamileyken evlendik. Hayatımızı resmî olarak birleştirdik. Onun başka bir adamdan hamile olması benim ona karşı olan sevgimi hiçbir zaman ne azalttı ne de çoğalttı. Ben onu tüm haliyle kabullendim ve sevdim. Sonra Faslı adamdan olan çocuğunu dünyaya getirdi. Kız evlat idi. O kızımız şu anda 29 yaşında ve evli. Bir de ikimizin bir çocuğu oldu. O da kız oldu ve 22 yaşında, adı Vera.”
·
31 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.