"Bütün yeni ve büyük bașlangıçlar, her devrim, her reform süreci ve her yeni elit, çilecilikten, iradi ya da gayri iradi yoksulluktan doğar; yoksulluktan kastedilen ise, her şeyden önce, statükonun güvenli kollarından vazgeçmektir... Aslının basit ilkelerine dönen her gerçek yeniden doğuş, her sahici başlangıca dönüş, el değmemiş, bozulmamış doğaya her geri dönüş, mevcut statükonun konfor ve rahatı karşısında kültürel ya da toplumsal bir hiçlik gibi görünür. Her devrimci başlangıç, Ademle Havva'nın kendilerini içersinde buldukları durum gibi, bir tür "çıplaklaşma''yı (arılık, hafiflik) gerektirir. Hiçlik karanlıkta sessizce büyür ve ilk başladığında bir tarihçi de, bir sosyolog da sadece hiçliğin ayırdına varır. Göz kamaştıran temsil ânı ise gerçekte, gizli, görünmez başlangıçla bağlantının tehdit altında olduğu ândır."