Kader Hep Erken Zaman Hep GeçKitabı okurken aklıma Zarifoğlu'nun "Kader Hep Erken Zaman Hep Geç" şiiri geldi:
"Zorluklar
Daha çocuktun
Elini uzatsan
Dokunsan bozulmazdı hayaller
Büyüdün ki yalanlar gayyalar
İnsan
Kader
Yayını kurmuş telaşsız şaşmaz avcın."
Ne bulacağımı bildiğim hâlde okudum. Tamamen karakterin yerine kendinizi koymayı ve okurken bütün ruh hâlini yaşamayı ve hissetmeyi seviyorsanız Zweig' in bütün kitaplarını seve seve okursunuz. Kitapta beni tek rahatsız eden şey; yaşlı adamın ağzından hikâye dönerken, arada 3. kişinin gözlemiyle anlatımın devam etmesi. Birinci ağızdan anlatılan şeyleri okumak, hikâyeyi daha iyi hissetmeyi sağlayabiliyor.
Kitabın sonuna doğru yaşlı adamın kendini dini vazifelere vermesi her ne kadar klişe gibi olsa da, insanoğlunun, neye inandığı veya inanmadığı farketmeksizin, ne kadar aciz ve biçare olduğunun en büyük göstergesi. Hikâye çok basit gibi dursa da, bu konumda olan bir insan için ne kadar hayati bir önem taşıdığını, sosyolojik olarak da bu tip olayların daha çok incelenmesi gerektiğini düşünüyorum.
Her olay karşısında sağ duyulu, anlayışlı olabilmek mümkün değil. Bu her toplumda ve kültürde ayrı işliyor. Hikâye bizim topraklarımızda geçseydi muhtemelen gidişat değişir ve 3. Sayfa haberi niteliğinde olurdu.
Tasvir, gözlem, betimleme açısından hiçbir eleştiri mümkün değil elbette. Okurken; 'kalp krizi geçirmeden, bunu anlatabilmek,yazabilmek mümkün olabilir mi acaba' diye düşündüm. İnsan, yaşamadığı bir acıyı anlatabilme konusunda yeterli olmayabilir. Gerçi yaşadığımız acıyı bile bazen anlatamıyoruz bu ayrı bir konu.
Yaşlı adamın kalbini ben çok sevdim. Okunmalı.