Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

"Size Bay Butler’ı anlatayım," dedi. "Önceleri ötekilere göre hiçbir üstünlüğü yoktu. Babası bankada veznedardı. Yıllarca çektikten sonra Arizona’da veremden öldü ve Bay Butler, Charles Butler, dünyada yapayalnız kaldı. Babası Avustralya’dan gelmişti ve California’da hiç akrabası yoktu. Bir matbaada işe girdi. Birçok kere kendi ağzından duydum, önceleri haftada üç dolar alıyormuş. Bugünse yılda en az otuz bin dolar kazanıyordur. Bunu nasıl yaptı? Dürüsttü, sadıktı, çalışkandı ve hesaplıydı. Yaşıtı delikanlıların içine battığı zevklerden uzak tuttu kendini. Tasarruf etmek için nelerden vazgeçtiğine bakmadan her hafta kenara para ayırmayı hiç ihmal etmiyordu. Kısa sürede kazancı arttı ve giderek daha çok birikim yapmaya başladı. Gündüz çalışıyor, akşamları da okula gidiyordu. Tamamen geleceğine odaklanmıştı. Sonra akşam lisesine gitti. Henüz on yedi yaşındaydı, mürettiplikten çok iyi para kazanıyordu, ama çok hırslıydı. Sadece geçinmek istemiyor, iyi bir meslekte başarı kazanmanın peşinde koşuyor, bu hedefine varmak için gündelik hayatından fedakârlık yapmaktan kaçınmıyordu. Hukuk okumaya karar verdi ve ofis elemanı olarak babamın yanına girdi -düşünsenize!-haftada sadece dört dolara. Ama parasını hesaplı harcamayı öğrenmişti ve dört dolarının bile bir kısmını biriktirebiliyordu." Soluklanmak için bir an durdu ve anlattıklarını Martin’in nasıl karşıladığına baktı. Martin’in yüzü, Bay Butler’ın gençlik mücadelesine duyduğu ilginin ışığıyla aydınlanmıştı; ama bir de hoşnutsuzluk seziliyordu. "Bunların genç bir delikanlı için çok zor şeyler olduğunu söyleyebilirim," diye bir yorum yaptı Martin. "Haftada dört dolar! Nasıl yaşıyomuş peki? Eminim en ufak eğlencesi yoktu adamın. Neden, çünkü ben şimdi kiraya haftada beş dolar veriyorum ve emin olun, hayatımda heyecanlı bir şey yok. O da köpek gibi çalışıyor olmalı. Yediği ise..." "Kendi yemeğini kendi pişiriyormuş," dedi Ruth onun sözünü keserek, "küçük bir yağ sobasının üzerinde." "O zaman en kötü beslenen açık denizdeki tayfalardan bile feci şeyler yiyor demektir." "Ama bir de şimdiki haline bakın!" diye bağırdı Ruth heyecanla. "Bugünkü kazancıyla alabileceklerine bakın. Kendini mahrum ettiği şeylerin acısını şimdi bin katıyla çıkarabilir." Martin ona keskin bir bakış attı. "Bahse varım ki," dedi, "Bay Butler şimdi bu şişman günlerinde artık eskisi gibi neşeli değildir. Yıllar boyunca küçük bir çocuk kadar yemiş. Şimdi de eminim midesi bir sürü şeyi almıyodur." Ruth’un gözleri, Martin’in soruşturan bakışları karşısında yere indi. "Eminim şu anda hazımsızlık çekiyordur," diye iddia etti. "Evet, doğru," diye itiraf etti Ruth; "ama..." "Hem bahse varım ki," diye devam etti Martin, "yaşlı bir baykuş kadar ciddidir. Yılda otuz bin dolarlık kazancına karşın az da olsa hoş zaman geçirmeye tahammülü yoktur. Ayrıca eminim başkalarının güzel vakit geçirdiğini görmekten hiç de memnun olmuyodur. De mi?" Ruth başıyla onaylayarak hemen açıklamaya girişti: "Ama zaten öyle bir adam değil. Yapısı gereği ağırbaşlı ve ciddidir. Her zaman öyleydi." "Kesin öyleydi," dedi Martin. "Haftada üç dolar sonra haftada dört dolar ve genç bir delikanlı, hiç eğlenmeden, oynamadan yağ sobasında yemek pişiriyo, bütün gün çalışıyo, para biriktiriyo, hep çalışıyo, hiç iyi vakit geçirmiyo, eğlenmeyi öğrenmiyo ve tabii ki otuz bin dolar çok geç geliyo." Halden anlayan zihninin içgörüsü, kendisine anlatılan bu delikanlının hayatındaki binlerce ayrıntıya ve onun yılda otuz bin dolar kazanan bir adama dönüşürken yaşadığı manevi sığlığa ışık tutuyordu. Geniş ufuklu, çok yanlı düşüncesi sayesinde büyük bir hızla Charles Butler’ın bütün hayatını uzaktan görebilmişti. "Biliyor musunuz," diye ekledi, "Bay Butler’a acıyorum. Doğru dürüst harcayamayacağı otuz bin dolar kazanmak için hayatını boşa harcamış. Niye mi, çünkü artık otuz bin dolar nakit verse bile çocukken on sente alabileceği şeyleri alamaz, mesela şeker, fıstık veya tiyatroda en üst balkondan bir bilet." Ruth’u şaşırtan şey, Martin’in kendine özgü bakış açısıydı. Ruth’a yepyeni gelen bu bakış açısı sadece yerleşmiş inançlarına aykırı olmakla kalmıyordu. O inançları değiştirme veya sarsma tehlikesine neden olabilecek bir gerçeklik payına sahip olduğunu da seziyordu. Ruth kendi ufkunun ötesinden çıkıp gelen bu adamın böylesi anlarda engin ve derin kavramlarla ufkunun çok ötelerine kadar ışık saçabileceğini asla düşünemezdi. Ruth’un sınırı, ufkunun sınırıydı ve sınırlı beyinler ancak başkalarındaki sınırları görürdü.
Sayfa 82 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
·
1 artı 1'leme
·
106 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.