Kaldırımlarda sağımdan solumdan geçip duran, telaşla koşturan, her zaman aceleci, asık suratlı, endişeli insanlara katlanamıyorum. Neden hep üzgün, hep endişeli, telaşlıydılar? Her zamanki hüzünlü öğleleri (çünkü öfkelidirler, öfkelidirler, öfkelidirler) nedendir? Mutsuzluklarının suçu kimindir? Hem önlerinde altmış yıllık koca bir ömür varken neden yaşamayı bilemiyorlar? Önlerinde yaşayacağı altmış yılı varken neden açlıktan ölmeyi kabullendi Zarnistın? Üstelik neden herkes sırtındaki pılı pırtıyı, nasıl ellerini göstererek öfkeyle bağırıyor: “biz çift süren mandalar gibi çalışıyoruz, didiniyoruz, köpekler gibi açız, yoksuluz! Başkaları yan gelip yatıyor, çalışmıyor ama onlar zengin, biz fakiriz!” (Hep aynı şarkı…)