Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Atatürk'ün not defterlerinden,
14 Temmuz 1918, Pazar. Matmazel Brandner'i bekliyordum. Karlsbad'ın güneybatısındaki eski şatosuyla tanınan Elbongen'e otomobille gitmeye karar vermiştik. Otomobil Eger nehir kıyısındaki yolu takip ediyordu. Matmazel Brandner Türk ordusuna ilgi duyar gibi görünüyordu. Bana ordumuzun sayısı ve mevcutları hakkında soru sormuştu. Cevaben yeterince kuvvetli ordularımızın bulunduğunu açıkladım. Bu beni çok şaşırtıyor! dedi. Türkiye 1911'den beri hiç durmadan harp ediyor. Bir harpten sonra diğeri onu takip etti, değil mi? Türk - İtalyan Harbi, Balkan Harbi ve sonra da dört yıldır süren bu Harb-i Umumi. Türkiye'nin her türlü kaynağının özellikle ordunun hemen hemen tükenmiş olduğu düşünülebilir! Harp sahalarında öldürmek için bu kadar insanı nerede buluyorsunuz? - O zaman bana müsaade edin de size izah edeyim, dedim: Türk - İtalyan Harbi sırasında Türkiye kendi kuvvetlerini kullanmadı. İtalyanlar harp ilan etmeden bizi yakaladılar. Deniz yolunu kestiler. İtalyanlar hiç engelsiz, Trablusgarp'ı, Bingazi'yi, Derne'yi ve Akdeniz kıyısı şehirlerini işgal ettiler. Bir sene boyunca dövüştükleri düzenli ordu değildi. Sadece çöl göçmenlerinin başında birkaç Türk komutan vardı. Bizzat ben de oradaydım. Bu harpte Türk ordusuna hiç dokunulmamıştır. Balkan Harbi ise Türk ordusunun katıldığı bir harp değildir. Bu bambaşka bir şeydi, bir bozgundu. Fakat Türk ordusunun bozgunu değildi, hayır hiç değil. Bu, Türkiye'deki eskinin yıkılması, Türk ordusunun başındaki bilgisiz komuta heyetinin geri çekilmesiydi. Balkan kuvvetleri, bu harbin sonuçlarını, o dönemde Türkiye'ye hâkim olan şahısların bilgisizliğine borçludur. Denilebilir ki bu harp de Türkiye için bir sürprizdi. Orduyu bir plana toplayabilmek için yeterli zaman bulunamamıştı. Öncü birlikleriyle hücumlar karşılanmıştı. Büyük ve hakiki Türk ordusu oluşturulamamıştı. Öyle zamanlar olmuştur ki, milleti orduya çağırmak yerine birlikler terhis edilmiştir. Birkaç şahsın bilgisizliği bir orduyu kullanmadan memleketin en kıymetli kısmını düşmana ikram etti. Genç bir subay olan Enver, Avrupa Türkiyesi'nin kaybının bir neticesi olan bu dönemden faydalanarak Harbiye Nazırı olarak Osmanlı ordusunun başına geçti. Orduya ilk ve en büyük hizmeti, orduyu o eski kumaş parçalarından kurtarması olmuştur. Aklın eline geçtikten sonra, ordu öylesine çabuk çehresini değiştirdi ki, Çanakkale'de İngilizleri yenerek, Galiçya'da Avusturyalılara yardım ederek, Makedonya ve Romanya'da müttefik ordularla başarılı işbirliğinde bulunarak, kıymetini çabucak göstermede gecikmedi. Kısacası Matmazel, eğer Türkler bu Umumi Harbe girmemiş olsalardı, müttefiklerin lehinde görülen bugünkü askeri durum tam tersini gösterirdi. Türklerin Çanakkale'deki zaferlerini gördükten sonradır ki, Bulgaristan Türk dostlarıyla beraber harbe girmek lüzumuna inanmıştır. Eğer Hindenburg Türk ordusunun yardımıyla Galiçya dağlarında ilerleyen Rus hücumlarını geri çevirmeseydi, Hindenburg, Hindenburg olamazdı. Eğer Kafkasya'da, Mezopotamya'da, Filistin'de nihayet bütün Türkiye hudutlarında, Türk ordusu önündeki Rus, İngiliz ve Fransız kitlelerini tutmamış olsaydı ve eğer Türkiye memleketinin bazı kısımlarını feda etmeseydi, Alman ordusunun bugünkü gibi dayanabilmesine inanılır mıydı? Matmazel hayır. Bu hakikatin Türklerin büyük bir kısmı tarafından bile bilinmemesi ne kadar esef vericidir!
Sayfa 150 - Kırmızı Kedi YayıneviKitabı okudu
·
187 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.