Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Bir aralık kız bir tütüncüden Fransızca bir mecmua alıyor. İçime bir Fransızca konuşma arzusu geliyor. Fransızca konuşmayı, hele Beyoğlu'nda olursa, hele iki Türk arasında, iki Türkiyeli arasında olursa gayrikabili tahammül bulurum. Hatta bazan çirkin, ayıp bulduğum da olur. Öyle olduğu halde ben de Fransızca başlıyorum: – Hiç başınızı çevirmeyiniz. Yalnız söylemek ihtiyacı içindeyim. Siz başınızı benim tarafıma hiç çevirmeyin. Bir adam düşünün, birkaç bardak bira içmiştir. Hiç tanımadığı, fakat birdenbire harikulade güzel bulduğu bir insana bir şeyler söylemek ihtiyacındadır. Böyle telakki ediniz ve dinleyiniz. Başınızı çevirir, beni görürseniz canınız sıkılır. Bana aptal dersiniz. Elbiselerimi, bu kirli muşambamı ve bu mebus şapkamı görür, benimle alay edersiniz. Başınızı çevirmeden yüzüme bir mana verebilir. Hatta istediğiniz terziden bana bir elbise bile giydirebilirsiniz. O zaman belki sinemadaki insanlara benzerim ama ne ziyanı var. Onları zaman zaman ben bile güzel bulmuşumdur. Bir dakika durdum. Yani konuşmadım. Yoksa yürümekte devam ediyorduk. Genç kız evvela dönüp bakmak istedi. Yüzünü görmüyordum. Fakat gülümsediğini ve birdenbire geriye dönmemeye karar verdiğini hissettim. Biraz yavaşlamıştı. Yağmur ise büsbütün hızlanmıştı. – Ne söyleyeceğimi birdenbire hazırlamıştım. Fakat unuttum, diye başladım, mademki dönmüyorsunuz. Aklıma ne gelirse söyleyeceğim. İşte: Bir kız seviyorum. Size benziyor. Yahut da pek o kadar benzemiyor. Bunun ehemmiyeti yok. Beni de hiç sevmiyor. Bunun da ehemmiyeti yok. Bu yağmurlu havada kimi bulup da ondan bahsedebilirim? Kim beni dinler? Herkes gazetesine dalmıştır. Rakı masasına oturmuştur. Herkesin de anlatacağı şeyler vardır. Kim oturur da beni dinler? Dinlese bile yarın ben onu gördüğüm zaman yaptığım itiraftan utanmaz mıyım? Halbuki size her şeyi onu nasıl sevdiğimi; beni nasıl sevmediğini... söyleyebilirim. Yüzümü bile görmeyeceksiniz. Bir daha birbirimizi görsek tanımayacağız. Siz bana bu yağmurlu havanın verdiği en güzel arkadaşsınız. Bu dakikada sevgilimi bile düşünmüyorum. Sizin arkadaşlığınız kâfi. Size ilanıaşk ettiğimi sanmayın. Hayır! Sadece hissettiklerimi söylüyorum. (…) İnsanlar vardır ki, kadınların peşine takılır; dost olmaya çalışır, bir türlü olamaz. Olanı da vardır. Onlardan değilim. Ömrümde böyle bir şey yapmadım. Bu ilk defa başıma geliyor. Belki bundan on sene sonra bir daha yine bir yağmurlu havada üç beş bardak bira içmişsem bu haltı bir daha işlerim. Genç kız yavaşlamış, şaşırmıştı. Ben daha hassaslaşmıştım. – Aziz hemşirem, diye başladım, görüyorsun ki kadınların peşine takılan erkekleri bile affetmelidir. Söyleyecek bir sözleri vardır, belki benim gibi, yahut da söylenecek hiçbir şeyleri olmadıkları halde yabancı ve güzel buldukları bir insana söylenecek bir şeyi olmadığını söylemek için gelmiştirler. Diyeceğim şu, çocuğum! Hemşirem! (…) Dünya her şeye rağmen güzeldir. Ne güzeldir bu yağmur! Sevgilim ne güzeldir. Beni sevmemesi ne kadar acı. Bu acının bile bir tadı var. Bir sarhoşluğu, insanı bir sarsışı, yaşadığını hissettirişi var. Ne güzel yağmur. Oh buz gibi. Sen ne güzelsin. Beni bu yağmurlu havada dinleyen kızcağız. Seni de sevgilim kadar seviyorum. Yaşasın dünya. Sonra Türkçe ilave ettim. – Yaşasın dünya be! Genç kız birdenbire hızlanmıştı. Taksim'deki apartmanların birinin önünde yine yüzünü arkaya çevirmeden, elini kaldırarak bir selam verdi. Kapıdan içeriye süzüldü gitti. Ben mesuttum.
Yağmurlu HavaKitabı okudu
104 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.