Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

İdealizm yolunu seçtiğimizi varsayarsak, o zaman felsefenin ilk ilkesi için kendinde-anlığa dönmemiz gerekir. Ama bu hantal terimi düşerek Fichte'nin de yaptığı gibi 'Ben'den söz etmeyi yeğleyebiliriz. Böylece deneyimin doğuşunu bir bakıma 'kendi' yanından açıklama girişimine bağlanmış oluruz. Gerçekte Fichte genel olarak bilinci 'Ben'den türetmekle ilgilenir. Ama yukarıda açıklanan sınırlı anlamda deneyimden söz ederek, arı idealizmin karşısına alması gereken çok önemli bir güçlüğe, 'kendi'nin ken- disini onu değişik yollarda etkileyen nesnelerin bir dünyasında buluyor olması gibi açık bir olguya parmak basar. Eğer idealizm bu olguyu yeterli olarak açıklamaya yeteneksiz ise, açıktır ki onu savunmak olanaksız olacaktır. Ama felsefenin temeli olan 'Ben' nedir? Bu soruyu yanıtlaya- bilmek için açıktır ki nesnelleştirilebilir 'kendi'nin, e.d. içebakı- şın ya da görgül ruhbilimin nesnesi olarak 'Ben'in arkasına arı 'Ben'e gitmemiz gerekir. Fichte bir kez öğrencilerine şunları söylemişti: "Baylar, duvarı düşünün." Sonra sürdürmüştü: "Bay- lar, duvarı düşüneni düşünün." Açıktır ki bu yolda sonsuza dek ilerleyebiliriz. "Baylar duvarı düşüneni düşüneni düşünün" vb. Başka bir deyişle, 'kendi'yi nesnelleştirmeye, e.d. onu bir bilinç nesnesine çevirmeye ne denli çabalarsak çabalayalım, her zaman bir 'Ben' kalır ki nesnelleşmeyi aşar ve kendisi tüm nesnelleştiri- lebilirliğin koşulu ve bilincin birliğinin koşuludur. Ve bu arı ya da aşkınsal 'Ben' felsefenin ilk ilkesidir. Çevreye dikkatle bakıp arı ya da aşkınsal bir 'Ben' bulama- yacağımızı ileri sürerek Fichte'ye karşı çıkmak açıktır ki boşu- nadır. Çünkü arı 'Ben'in bu yolla bulunamayacağı tam olarak Fichte'nin ileri sürmek istediği şeydir, ve dahası çevreyi araştıra- bilmemizin zorunlu koşulu da ondan başka birşey değildir. Ama tam bu nedenle öyle görünebilir ki Fichte deneyimin (geniş bir anlamda) ya da bilincin õtesine geçmiş ve kendine dayattığı sınırlamalara uymayı başaramamıştır. Başka bir deyişle, kuram- sal bilgimiz deneyimin ötesine genişleyemez biçimindeki Kantçı görüşü yeniden doğruladıktan sonra, şimdi bu sınırı çiğnemiş görünür. Ama Fichte durumun bu olmadığında diretir. Çünkü arı 'Ben'in entellektüel bir sezgisine iyeyizdir. Bu, gene de, ayrıca- lıklı azınlık için ayrılmış gizemsel bir deneyim değildir. Ne de bilincin arkasında ya da ötesinde varolan bir kendilik olarak arı 'Ben'in bir sezgisidir. Tersine, arı 'Ben' ilkesinin bilincin içeri- sindeki bir etkinlik olarak ayrımsanmasıdır. Ve bu ayrımsama tüm özbilinçteki bileşen bir öğedir. "Bir adım atmam, elimi ya da ayağımı devindirmem, eğer bu eylemlerde kendi özbilinci- min entellektüel bir sezgisi bulunmuyorsa, olanaksızdır. Ancak sezgi yoluyladır ki eylemi yerine getirdiğimi bilirim.... Kendisine etkinlik yükleyen herkes bu sezgiye başvurur. Yaşamın temeli ondadır, ve onsuz o ölümdür." Başka bir deyişle, bir eylemin kendi eylemi olarak bilincinde olan biri kendini eylemde bu- lunuyor olarak bilir. Bu anlamda etkinlik olarak 'kendi'nin bir sezgisini taşır. Ama bundan onun bu sezgiyi bilinçteki bileşen bir öğe olarak düşünceye dayalı bir süreç yoluyla bildiği sonucu çıkmaz. Ancak felsefecidir ki onu düşünsel olarak bilir, salt şu ya- lın nedenle ki, dikkatin arı 'Ben' üzerine yansıtılmasını sağlayan aşkınsal düşünme edimi felsefi bir edimdir. Ama bu düşünme edimi deyim yerindeyse sıradan bilince yönelmiştir, ayrıcalıklı bir gizemsel deneyime değil. Bu nedenle, eğer felsefeci herhangi birini bu sezginin olgusallığı konusunda inandırmayı istiyorsa, yapabileceği tek şey kişinin dikkatini bilincin verilerine çekmek ve onu kendi için düşünmeye çağırmak olacaktır. Ona sezginin arı bir durumda, herhangi bir bileşen öğe ile karışmamış olarak varolduğunu göstermesi olanaksızdır; çünkü sezgi bu durumda varolmaz. Ne de karşısındakini soyut bir tanıtlama aracılığıyla inandırabilir. Yalnızca onu kendi özbilinci üzerine düşünmeye ve onun bir şey olarak değil ama bir etkinlik olarak arı 'Ben'in bir sezgisini kapsadığını görmeye çağırabilir. "Böyle bir entellektüel sezgi gücünün varolduğu kavramlar yoluyla tanıtlanamaz, ne de doğası kavramlar aracılığıyla geliştirilebilir. Herkes onu dolaysız- ca kendi içinde bulmalıdır, yoksa onu hiçbir zaman bilemez."10 Fichte'nin savı şu yolda aydınlatılabilir. Arı 'Ben' örneğin bir isteğin nesnelleştirilebilmesi ile aynı yolda bir bilinç nesnesine dönüştürülemez. İçebakış yoluyla bir isteği, bir imgeyi ve bir arı 'Ben'i gördüğümü söylemek saçma olacaktır. Çünkü her nes- nelleştirme edimi arı 'Ben'i õngerektirir. Ve bu nedenle ona aşkınsal 'Ben' denebilir. Ama bundan arı 'Ben'in çıkarsanmış gizemli ya da anlaşılmaz bir kendilik olduğu sonucu çıkmaz. Çünkü kendini nesnelleştirme etkinliğinde belirtir. Yürüyorum' derken, eylemi nesnelleştiririm, onu bir-özne-için-nesne yapmam anlamında. Ve arı 'Ben' kendini bu nesnelleştirme etkinliğinde düşünceye bildirir. Bir etkinlik sezilir, ama bilincin arkasında hiçbir kendilik çıkarsanmaz. Bu nedenle Fichte'nin vargısı arı 'Ben'in edimde bulunan birşey değil ama yalnızca bir etkinlik ya da edim olduğudur. "İdealizm için anlık bir edimdir [Tun], ve kesinlikle başka birşey değildir; giderek ona etkin birşey [ein Tetiges] bile dememek gerekir."
Sayfa 53
·
133 görüntüleme
Welat Boran okurunun profil resmi
Edim di Kurdî de wek "kirin, kiryar"ê tê wergerandin. Bi îngilîzî "act." rêça proto hind ewropayê de (pie root) dibêjin "ag"e . Bi îhtîmaleke mezin şaş e û ji 'aj'ê, ajotinê ve tê. Yewnanî û ermenî de "agos." Strategos, ajitator, ajitasyon jî ji ajotinê ve tê. (elî karduxos) li gor karduxos divê ji ajotinê ve were çimkî ev peyvok girêdayî kedîkirina 'aj'alan e. Kedîkirina ajalan jî cara yekem li Kurdistanê destpê kiriye
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.