Bir bireyin hayatının kesitleri görece değişmezlikle kuşatılmıştı ve bu görece değişmezliği (tarihi) de zamansızlık kuşatıyordu.
Tarih, ölümlülüğe saygıda kusur etmemiştir; kalıcı olan, kısa süren şeyin değerini bilmiştir. Mezarlar bu saygının bir nişanesiydi. Bireysel hayatta zamana kafa tutan ânlar, bir pencereden bakılınca göze çarpan ânlık görüntülere benziyordu; hayata açılan bu pencereler, yavaşça değişen tarihin içinden, asla değişmeyen zamansızlığa doğru bakıyordu.