Geçtiğimiz yıl içinde okuduğum fakat okuduktan çok sonraları bile aklımdan etkisini silemediğim bir hikaye: Palto.
Kıymetini zaman geçtikte anladığımdan olsa gerek, kitaba verdiğim 8/10 puan beni düşündükçe üzüyor. Keşke ilk okuduğumda 10/10 puanlık bir kitap olduğunu idrak edebilmiş olsaydım.
Korkutucu, depresif, karanlık ve trajik bir realist dünyanın/maceranın içine gömülmüş, masalsı ve gerçeküstü bir son. Dünyadan alamadığımız adalet hissini öbür aleme vermeye ne kadar istekliyiz. Akakiy Akakiyeviç’e ne benzer hayatlar yaşıyoruz hepimiz.
Tutumlu olmak gerekliliğini (belki de zorunluluğunu) çocukluktan öğrenmiş ve bunu içselleştirmiş bir okur olarak ben de, üç kış aynı montu giyen bir insanım. Ve bunu bu öyküyü okuyana kadar da yadırgamamıştım belki de, sanki olması gereken buymuş gibi. Yahut masabaşı işimle ilgili hepimiz gibi benim de bitmeyen endişelerim var. Ne kadar anlamsız geliyor bu kitabı bitirdiğimizde, tüm bunlar.
Aslında ne kadar değerli olduğumuzu, ne kadar değerli olmamız gerektiğini gösteren ve yeri hemen doldurulabilir olduğumuz bir sistemde yaşadığımızı, bu yüzden de kıymetimizi hiç unutmamızı öğütleyen bu kitap adeta belleğime kaydoldu.
Bu kitabı okuyalı aylar oldu fakat aylar sonra bile sık sık aklıma gelen, hayatıma, işime, ilişkilerime olan etkilerini de ancak bu süreden sonra fark edebildiğim bu hikaye, kesinlikle hakkını vererek okunmayı hak ediyor. Hepimizin birer Akakiy olduğu günümüz toplumunda, hayatlarımızı aydınlatan bir fener işlevi gördüğü kanaatindeyim.
Kısa olmasından da mütevellit herkesin okumasını tavsiye ederim.