Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Ne var ki annem sahiden de babasının kızıydı. Rahmetli dedem, albay emeklisiydi. Kendisi gibi vatana millete hayırlı, ciddi, kuvvetli, sert, dediğim dedik ve otoriter askerler olmasını arzu ederek dünyaya getirdiği oğullan, tabiatlan itibariyle analanndan halim selim çocuklar olarak çıktıkları için onlan elemiş; bir kız evlat olmasına rağmen sürekli bağıran, yemeğini zamanında bitirmeyen kardeşlerinin önünden yemeklerini atan, söylediklerini yapmadılar diye kardeşlerinin ensesine ikişer tokat yapıştırmaktan çekinmeyen ilk çocuğu Habibe’yi gözüne kestirmişti. Habibe, asker olmayabilirdi, ama bir albay kızına yaraşır ciddiyette büyüyebilir ve Kemalettin Bey’i temsil kabiliyetini rahatlıkla üstlenebilirdi. Kızın aşırı tavırları yok değildi, ama bunlar zamanla değişebilecek, yontulup şekle şemale sokulabilecek şeylerdi. Bu inançta Kemalettin Bey oğullarını yok saydı. Ona göre eğer bir erkek, erkek gibi davranmıyorsa, insan olarak değerini yitiriyor, kendi varlığı zaten değersiz olan kız evlat, şayet erkek gibi güçlü kuvvetli, kararlı, azimli tavırlar gösteriyorsa insan muamelesine hak kazanıyordu. Bunun için oğlanlara seneler boyu elini bile öptürmezken, Habibe’yi yanında tutmaya, onu gezmelere götürmeye, sofrada yanına oturtmaya gayret etti. Kemalettin Bey’in gözden kaçırdığı şey, Habibe’nin çirkefliğinin doğuştan geldiğiydi. Tekmil silahlı kuvvetlerin taliminden geçse de Habibe değişmezdi. Nitekim Habibe onca senede bağırmadan konuşmayı, küfretmemeyi, hakkına razı olmayı, insanca iletişim kurmayı geç, sıra beklemeyi bile öğrenemedi.
·
33 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.