Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

256 syf.
10/10 puan verdi
·
1 saatte okudu
*spoiler* "Uzay benim için her zaman bilinmez olmuştur. Filmleri, bilim kurgu romanları... Arthur C. Clarke, Tanrıların Arabaları... Ya burada olmam inanılmaz bir şey yani! Space Odyssey!" diyor ve başlıyorum. Sevgili İthaki yayınları, Tanrılar belanızı versin, saygılar. Birinci sayfa, birinci paragraf yazım yanlışları başlıyor. Bağlaçlardan sonra virgül konmaz. Bağlaç olan ki de bir bağlaçtır (adı üstünde bağlaç olan ki) ve ondan sonra da virgül konmaz, tıpkı benim bu cümlede hiçbir yere virgül koymadığım gibi. Gün ve ışığı yani gün ışığı bitişik yazılmaz; ayrı yazılır. That's it bruuh! Mic drop. Side eye. İlk sayfalardan ABD ve SSCB gerilimi başlıyor. Bu savaşta ABD'nin tarafında yer alacağımı bir an bile düşünmüyorum. Özellikle uzay söz konusuysa. Rusya halkına açık politikaları ile bütün bilgileri, uzay gelişmelerini, araç gereçlerini sergilerken nasıl geldiniz ve çaldınız iyi biliriz. Ay'a da bugün kalksam gitsem kimsenin ayak izini göremem, böyle de eminim. CGI ve yeşil perde kalpazanları sizi. Bizimle uğraşmayın Allah'ıma kitabıma laağnn! Bu iki süper gücümüz "I wanna be on the front line, knotted up suit ties, talkin' like a headstrong mama" diye konuşadursunlar, gerçek patron eve geldi. Şimdi naneyi yemediniz mi? Henüz on sekizinci sayfadayken insanoğlunun ne mal olduğu tüm açıklığıyla gözlerimizin önüne seriliyor. Alexander Wainwright adlı eski bir din adamı, şimdilerin Özgürlük Birliği lideri eline bir imza kağıdı almış diyor ki "Şı kıdır imzi tiplidim. İziyliliri bin di giricim." Sen kimsin ula solucan ölümlü? İmza toplayıp uzaylıları görmek istiyon. Uzaylılar da diyecek ki "Waow! Madem imzan var, hemen görünelim." Ahahahhaah Mükemmel bir olaylar silsilesi. Mü kem mel. Çünkü böyle bir durum yaşansa eminim embesil bir çengelköy hıyarı adam böyle bir saçmalık yapar. Bu duruma Birleşmiş Milletler genel sekreterinin verdiği gibi tepki vermek istiyorum: Biz bu delilerle niye görüşüyoruz (enter küfür here)??? Güç sarhoşu minik penisli egomanyak erkekler tabii ki hiç zaman kaybetmeden uzaylılara karşı atağa geçiyorlar. Bu saldırı uzay boşluğundaki bir osuruktan daha etkili olamıyor. Elleri önlerinde kavuşmuş bir hâlde, "Tamam şimdi bize hükmedebilirsiniz ama arada imza toplar yüzünüzü görmek isteriz," diyorlar. Benim için ilk güzel mesaj BM genel sekreteri ve uzaylıların gözetmeni arasındaki konuşmada geliyor. Uzaylı gardaşlımız diyor ki "İnsan ırkını ciddiye alsam eskiden sahip olduğum muazzam zihinsel güçlerimin geri kalanını da yitiririm." Çok doğru konuştun Karellen kişisi, bu solucan ölümlülerle konuşmak, haşır neşir olmak, isteklerini karşılamaya çalışmak, aralarında yer edinmek için uğraşmak, fındık beyinlerinden geçeni anlamaya çaba göstermek tam olarak bunu yapıyor. Aklımızı yitirmek istemiyorsak bu tavsiyeyi dikkate almalıyız. Hâlâ göster de göster bize yüzünü göster bize genitalianı göster çığlıkları bitmiyor. Oğlum hasta mısınız lan? Tanrı, Allah, ilah görmeden bir dünya insan hepsine taptınız ya. Şimdi neyin derdindesiniz? Bu kitaptaki insanlara gerçekte yaşıyorlar gibi ifrit oluyorum. Neden? Çünkü Arthur C. Clarke çok doğru yazmış. İnsanoğlu işte bu kadar: Nato kafa nato mermer. Bir istilada olacak her şey bu kitapta. Gel vatandaş gel! Yobazlar bilim ve medeniyet görünce olmayan beyinleriyle nasıl sorguluyorlar, din görünce vay hemen götümüz sizin diyerek altın tepside nasıl sunuyorlar kitap boyunca çok net anlatılıyor. Sonra bir de bu yobazlardan daha geri zekâlı bir güruh var. Bunlara Arthur'un Morlockları diyebiliriz. Yer altında yaşayıp uzaylı istilasını yok edebileceklerini düşünüyorlar. Bunu da şöyle yapacaklarmış, uzaylılar emirlerini insanlar aracılığıyla iletiyorlarmış bu Morlocklar da bu iletiyi kesmek için herkesi kaçırıp yer altına sokacaklarmış. BEN BUNA GÖBEĞİMİ TUTA TUTA GÜLERİM. Zohahahahahahahah. Sizi ciddiye bile almıyorum ... malları. Yani yeryüzüne barış, bilim, ilim, irfan gelmiş, yer altında sizinle napalım s...k militanlar. Terör bitmiyordu... Of of! Erkekler... Neden bu kadar krocasınız? Uzaylılar: I'm high, I'm from outer space. I got Milky Way for blood, evolution in my vein. O sırada insanlar: Hoştir emma bena naa? Çükünü göster. Dünya bir Ütopyaya dönüşmüş, herkes mutluluğu ve huzuru tatmış, cehalet yok olmuştur. Elli yıl boyunca uzaylı dostlar canla başla çalışmış ve uygarlığı neredeyse mükemmelleştirmişlerdir. İnsanlık tarihi boyunca şeytani olarak görülen her şey yani bilim, fen, insan hakları, hayvan hakları sonunda yeryüzünün her köşesine yayılmıştır. Ve bu sırada uzaylı kardeşimiz yüzünü gösterir. Dırırırırım. Ancak bu kadar mükemmel olabilirdi. Gözyaşları sel. Bir şeytan. Boynuzlu, kanatlı ve yapılmış bütün tasvirlere her şeyiyle uyan abanoz renkli bir şeytan. Hallelujah!!! (konfetti patlaması) Senin beynini öpeyim be Arthur. Hiç tiksinmem vallah billah tillah. Na şuraya yazıyorum. Yalnız şeytan tasvirleriyle birebir aynı tiplemeye sahip uzaylı kişileri görünce kimse "Ya biz bunu yüzyıllardır çizmişiz, demek ki önceden de etkileşim hâlindeymişiz, ezelden beridir bir ilişkimiz varmış, belki de insanlık bunların izin verdiği ölçüde gelişiyordur" demiyor. Olanaklar önüne serilince, olumsuz ortamlar olmayınca belli ki insanlar meraklarını yitiriyorlar. Meeh nasılsa bunun kadar iyi bir uzay gemisi yapamayız, deyip uzay araştırmalarını bırakıyorlar, bilim daha ileri gideceğine yerinde sayıyor falan. Bir de bu hükümdarlar uzaya gitmeyi yasaklamış, bununla ilgili bir tantana var. Sürekli olarak siz bizim bu gezegenden çıkmamıza izin vermiyorsunuz, küstük işte lafları dönüyor. Yasaklamasalar Plüton'a koloni kuracak sanki pezevenkler :D Rahat batması bir durum olsa da ve bazı büyük problemlere yol açacak olsa da bilimde ilerlememe bu durumlardan biri olmazdı diye düşünüyorum. Bu noktada kitapla biraz ters düştüm. Açıkçası bu bana saçma geldi. Yeni yapılan bu dünyada da kimse malak gibi yatmıyor sonuçta ve bilim insanlari emaaan nasılsa böylesini yapamayız diyerek bir kenara çekilecek değiller bence. Bir üstte yazdıklarımın anlatıldığı paragraftan sonraki sayfalarda da zaten görüyoruz ki bilim durma noktasına falan gelmemiş, kimse de sıkıntıdan ölmüyor. Herkes işinde, hobisinde, araştırmasında. Ben mi anlamadım? Bir öyle bir böyle n'oluyor Arthur Bey? Siz hayırdır? Beyninizi öptük diye mi bu karman çormanlık? Kitapta bu konuda bir istikrar olmaması kafamı karıştırdı. İlerleyen sayfalarda belki yeşillenirim. Uzaylılarla tanışıyorsun, medeniyeti ilerletiyorsun ama yine de içindeki kekoluktan vazgeçemiyorsun be insanoğlu. Uçakların iniş takımına kaçak giren Somalili yabanıllar gibi uzay mekiğine kaçak giren bir Afrikalı Amerikalı kardeşimiz var. Kan çekiyor durduramıyoz. Abimmmm, napiyon abim? İnsanlara rahat bu derece batıyor işte düşünün. Yaşa hayatını geç kardeşim. Sizin ultimate goal isteğinize tüküreyim. İki keçi alıp mutlu mesut yaşamayı öğretemeyeceğiz kimseye. Kitabın son bölümünde artık olayların iç yüzü yavaştan patlak veriyor. Hükümdarlardan bıkan birtakım insanın kurduğu bir koloniye dahil oluyoruz. Bu koloni eski dünya ve yeni dünyanın bommmbok bir harmanı. Derdiniz kadınların yemek yapmaması mıydı ulan? Bu koloniyi kuran da Ben Solomon adında bir Yahudi. Hitler'in bir sözü var da ben onu söyleyip kötü olmayayım şimdi. Allah bin belanızı versin geri zekâlı solucanlar. Melanet fışkılar. Son bölümü anlatacak hiçbir sözüm yok. Başka bir gezegeni ziyaret eden insanın kelimelerinin anlamsız kalması gibi benim de kelimelerim anlamsız. İnsanlığın sonu mükemmel bir şekilde geliyor. Tabii buna bir son denilebilirse. Yeryüzünün parazitleri sonunda kayboluyor. Zaten bir şekilde yok olacağız ve bu yok oluş beni rahatsız edip üzmedi. Evrenle bütünleşen bir idrak keşke gerçek olsa ve ben de onun bir parçası olsam diye düşünüp durdum. Ay'ı döndüren bebelere imrendim de durdum. Gemiye binip giden Somalili abinin gördükleri -hem hükümdarların gezegeninde hem Dünya'da- çok epikti. 2012 filmindeki Woddy Harrelson'ın radyodan Dünya'nın sonunu nakledişi gibi büyük bir coşku etrafı sardı. Yalnız bu anlatıda abimiz hâlâ hiçbir peygamber bunu öngöremedi falan diyordu. Ağzına bir tane koyasım geldi hâlâ din peygamber saçmaladığı için. "Kaçınılmaz olana karşı hiçbir zeki varlık öfke duymaz." Karellan'ın bu sözü öyle güzeldi ki oturdum beş dakika boşluğa baktım. Ilımış kahvemden bir yudum aldım ve iç çekip kaldığım yerden devam ettim. Kitapta beni üzen tek konu ilk bölümdeki Rus ve Amerikalı araştırmacıların ağzından bir daha hiçbir şey dinleyememek oldu. Bence çok ilgi çekici karakterlerdi ve Arthur abimiz onları bir miktar harcamış. Şeytan tasvirinin zamanı içeren aydınlatılışı da müthişti. Bu zamana kadar okuduğum, izlediğim her bilimkurguya ilham veren bir kitabı okumak çok güzel hissettirdi. Önceden okumadığım için kendime bir miktar kızdım ama geç olsun da güç olmasın. Of ya okunacak çok kitap var :(
Çocukluğun Sonu
Çocukluğun SonuArthur C. Clarke · İthaki Yayınları · 20213,453 okunma
·
130 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.