Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

İbrahim ve İshak’ ın açılımı? İbrahim o gece rüyasında İshak’ ı boğazladığını görür. Ertesi gün yüreğinde hüzünle uyanır. Rüyasını, “Rabb”inin ondan en sevdiği varlığını (oğlunu) kurban etmesini istediği” şeklinde yorumlar. Ve bunu İshak’ a anlatır… İshak yaşından çok daha olgun bir çocuktur. Babasının yüreğinin yandığını bilir. Onun arada kalmasını, kendini mahvetmesini istemiyordur. Ona “ne gerekiyorsa onu yap. Rıza göstereceğim” diye yanıt verir. İbrahim, oğlunu kurban etmeye hazırlanırken, mite göe, ona kurban etmesi için bir koç gönderilir. Sınavı geçmiş ve ödüllendirilmiştir.” Dedi ve sustu. -İbrahim’ in Rabbi yetersiz bir varlık mıdır? -Elbette ki her şeyi bilen ve her şeye gücü yetendir O. -Öyleyse bizzat kendi yarattıklarını neden test etme ihtiyacı olsun? Sonucu bilmiyor mu? Hatta sınavı tabi ettiklerinin direnç ve dayanım katsayılarını hamurlarına bizzat o katmamış mı?.. -Bir okul öğretmeni değildi ki o, bizzat kendinden açığa çıkan varlıkları test etmek için sınava ihtiyacı olsun. Tam tersine, bu örnek üzerinden tüm öğrencilerin her zerresine hakim bir Varlık’ tı. Öyleyse sınavla öğreneceği ne olabilirdi ki?.. -Onun kulunu bu kadar zorlamakla kuluna ne öğreteceğinden emin değilim. Evlat sevgisini de o vermemiş mi? Babası diyelim ki O’ nun için evladını kurban etti. İçinde o üzüntüyü hayat boyu taşımayacak mıydı? Hayatı boyunca hem evlat sevgisi verilmiş hem de evladı elinden alınarak içine o kaybın acısını yerleştirilmiş bir kulun Yaradan’ ı acaba “merhametli” tanımına uyar mı? İşkence değil midir bu? O’ nu büyütür mü böyle şeyler sence? Zalim midir ki, bir babaya “Ben mi o mu” gibisinden zorlayıcı bir soru sorup, onu acılara düçar etsin? -İbrahim’ in Rabb’ i “her şeyi biliyor” ise, sınava gerek olmazdı. Böyle bir sınavın da kula yapılması, kula yarıyor görünmüyordu. Öyleyse neydi çözüm? -Öyleyse şunun üzerinden düşün: İbrahim’ in ilmi ile hali aynı seviyede değildi…. “İlim” varoluşa, onun mertebelerine ve o mertebelerine ve o mertebeler arasındaki ilişikilere dair bilgiydi. “Hal” ise, doğrudan O’ na yakınlığı belirten irfaniyet, sezgi ve anlayışı anlatıyordu. Hali ile O’ na yakındı İbrahim. Saftı, temizdi, vicdanlıydı. Hatta belli ki, bu halleriyle O’ na yakındı İbrahim. Saftı, temizdi, vicdanlıydı. Hatta belli ki, bu halleriyle O’ na çok yakındı…Bu durumda, ilmi daha geride kalmıştı, belli ki. Ve o ilim, bir noktada eksikliğini göstermiştir. Ama nerede? -Düğümü çözmeye başlamıştı: “Rüyası..Rüyasını yanlış yorumladı!” -Rüyalar, “misal alemi” adı verilen bir varoluş düzlemine aittirler. Çok farklı mertebeleri vardır. Kimi zaman doyurulmamış arzularını, kimi zaman bilinçaltındakileri, kimi zamana gün içinde maruz kaldığı etkilerin karşılıklarını, kimi zaman da son izlediği filmlerin kolajını görür beşer…Rüya aleminin dili “semboller” dili’ dir. Orada her şey misallerle aktarılı. Tıpkı ayetlerde ve mitlerde olduğu gibi. Orada görülenler doğrudan alınmaz. Alınırsa onlarda masala döner. Hepsi, bir kemalatın ışığında yoruma muhtaçtırlar… -Ve İbrahim de…diyerek, Onun cevabını tamamladı. “Rüyasını doğrudan mesaj olarak kabul etti! Aslında mesaj o değildi…Tıpkı tüm dinlerin sembolik ve şsiz anlatımlarını doğrudan alıp, onları yanlış anlamamız gibi..”
·
47 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.